-O, HAYALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞAN BİR SANATÇI

-O, HAYALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞAN BİR SANATÇI

“BÊJİNG’DE DOĞAL YAŞAMIN KENDİSİ VAR”

O, gerçek bir sanatçı. Çünkü sadece bağlama çalıp şarkı söylemiyor. İçinde yaşadığı toplumu tanıyor, tanımaya çalışıyor. Sorguluyor ve sorgulamakla yetinmeyip araştırıyor… Sanatın içinde derinleşiyor adeta… Tüm biriktirdiklerini, topluyor, besteleyip şarkıya dönüştürüyor. Bêjing, bu süreçten doğan bir albüm… İçinde ruh var, dinlediğiniz ilk anda hissediyorsunuz bunu. Bugün, Bêjing’i konuştuk Maruf Alan ile. Çok soru, dolu dolu cevaplar. Yine pek bir iddialıyız bugün. Söyleşimiz okunmalı, Bêjing ise mutlaka dinlenmeli hatta dinlenmekten ziyade yaşanmalı…

MARUF ALAN KİMDİR?

-Maruf Alan kindir, tanıyalım önce seni…

1985 yılında Şırnak’ın İdil İlçesinde Koçer bir ailenin ilk çocuğu olarak doğdum.7–8 yaşlarına kadar ailemle birlikte İdil’de yaşadım. Koçerlerin iş yükü biraz ağırdır bilirsiniz. Uzun bir süre dağlarda çobanlık yaptım. 1993 senesinde baskı ve zorlanmalar karşısında Batman’a göçtük. 2007 yılına kadar Batman’ın yayla ve ovalarında koçerlik hayatımız devam etti. Tabi çobanlık yaparken, sanat aşkını da içimde hissetmeye başlamıştım. Hayalimde, kendi dilimde, kendi halkımı anlatan şarkılar söyleyip bu şarkılardan bir albüm çıkarmak vardı. Maruf, şimdi hayallerine adım adım yaklaşan biridir.

“13 YAŞINA KADAR KİMLİKSİZ YAŞADIM”

-Maruf Alan, gerçek ismin mi peki?

“Doğrusunu isterseniz köylerde yaşadığımız için benim ve kardeşlerimin kimliği yoktu. 13 yaşına kadar kimliksiz yaşadım. Daha sonra şartlar, bir kimlik edinmemizi gerekli kıldı tabi. Maruf Alan, şu anda kullandığım gerçek isim.

MA BAVÊ TE Û KALÊ TE HÛNERMEND BU?

-Sanatla ne zaman tanıştın?

“Müzik ile ilk temasım, müziğe duyduğum ilgi, henüz küçük yaşlardayken başladı. 4 yaşından beri hayalimde kendi dilimde şarkılar söylemek vardı. Müziğe karşı duyulan bir aşk ya da sevda benimkisi. İki hayalim vardı. Kendime sürekli bir şeyler katarak, sürekli yenileyerek ve her gün bir şeyler öğrenerek yaşamımı devam ettirme hayalim ve öğrendiklerimi, hayallerimi, hüzün ve özlemimi şarkılara döküp albüm yapma hayalim… Koçer bir ailenin maddi durumu ne ise, bizimki de oydu. Bu yüzden dağ ve ovalarda koyun otlatırken müzikle profesyonel şekilde ilgilenme imkânım yoktu. Ailemin ekonomik yönden durumu gözler önündeydi. Asla müzik yapamıyordum. Sanattan bahsettiğimde dahi ailemin tepkisi ile karşılaşıyordum. Babam, “Ma bave te û kalê te hûnermend bu?” (Ma baban ve deden sanatçı mıydı?) diyerek üzerime yürüyordu. Batman’a yerleştikten sonra, yaşımın da ilerlemesine bağlı olarak sanata duyduğum ilgiyi daha net şekilde ifade etme fırsatı buldum”

“ARTIK HAYALLERİMİN PEŞİNDEN KOŞMALIYIM”

“Batman’da profesyonel şekilde sanatımı icra edebileceğimi fark ettim. Artık 24 yaşındaydım. Kendi kendime şunu dedim ‘Artık hayallerimin peşinden koşmalıyım’ çünkü henüz 4–5 yaşlarındayken dahi bunu düşlüyordum, bunun özlemini duyuyordum. Eğer ki ben müzik yapmazsam, sanatla iç içe yaşamazsam kıyametim olacak gibi hissediyordum… Hissettiklerimi şarkıya döküp bütün dünya ile paylaşmalıydım. 2008–2009 yılları arasında Belediyeye bağlı halk evlerine gittim. İlk olarak Musa Anter Halk Evi’nde profesyonel müzikle tanıştım. Bağlama kursuna başladım. Ailemden para istememek için düğün salonlarında sahne almaya başladım.

“VE O GÜN GELDİ…”

“2011 yılında ilk klipim olan ‘Bûka Me’ (Gelinimiz)’yi yaptım. 2012’de Roboski katliamının üzerine ikinci klipim olan ‘Qileban’ (Roboski) klipini yaptım. Hayalime adım adım yaklaşmanın mutluluğunu yaşadım. Daha sonra Bahar Kültür Merkezinin bünyesinde sanat çalışmalarımı devam ettirdim. Ve o gün geldi… 4 yıllık sanat çalışmamın ardından ‘Bêjing’ (Elek) adlı albümüm çıktı. Nihayet hayallerime artık temas edebiliyor, ona dokunabiliyorum…”

***

“BÊJİNG, ÜRETİMİ VE KOMİNAL YAŞAMI HATIRLATIYOR”

-Hemen söylemeliyim, Bêjing, dolu dolu bir albüm. Söyleşimin sonunda imzalı olarak değerli sanatçımızın elinden aldım. Ve eve gider gitmez ilk işim, albümü dinlemek oldu. Siz okurlarımızın da dinlemesini şiddetle tavsiye etmekle birlikte, soruyorum neden (Elek) ismini kullanmayı tercih ettin?

“Bêjing yani elek, üretimden gelen bir isim. kominal yaşamda tarlasını birlikte ekip, hasadını birlikte yapan, el birliğiyle, birbirine yardım ederek üretim yapan insanların ortak kullandığı araçlardan biridir. Elden ele dolaşır. Kadınlar, erkekler, ürettiklerini elekten geçirirler. Bêjing’i görünce bir şeyler üretildiğini anlarsın. Orada emek vardır. Bu yüzden bende güzel anlamlar uyandıran bu ismi kullanmayı tercih ettim”

“BÊJİNG’DE HAYATIN KENDİSİ VAR”

“Kürtlerin tarihine baktığınız zaman bu coğrafyada kominal bir yaşamın izlerini görürsünüz. Köylerde bütün işler, birlikte yapılırdı. Parasız, beklentisiz herkes birbirine yardım ederdi. Dağlarda çoban otlatan kadın ve erkeklerden tutun, bağ ve bahçede tarlasını süren veya hasat yapan köy halkı, ekmeğini ve buğdayını tandır ve değirmenin başında yaparken yaşamı paylaşan kadınlara kadar… Oysa şimdi kapitalist bir yaşam, bizi esir aldı. Topraktan koparıp beton yığınlarına mahkûm etti. Hatta öyle bir hale getirdi ki istemesek bile bu yaşama tekme vurup reddedemiyoruz. Bu yüzden ben Bêjing’in repertuarına başladığımda annemin sesinden aldığım tınıyı işledim. Topraktan gelip beton yığınlarının arasında mahkûm kalmış bir çobanın özlemlerini, o toplumun gerçek ve doğrularını işledim. Bu gerçekler, sadece benim ve ailemin değil, içinde yaşadığım toplumun gerçekleridir. Albümümü bu duygularla hazırladım.

“ANNEMDEN DİNLEDİĞİM HİKÂYELERİ, ŞARKIYA DÖNÜŞTÜRDÜM”

-Albümdeki parçalardan da bahseder misin?

“Albümde Bêjing parçası ile birlikte toplam 10 şarkı yer alıyor. 7’sinin sözleri bana ait. (Ay Dilemin) Faqiye Teyran’ın şiiridir. Müziği ise bana aittir. 2 tanesi, Botan yöresine ait anonim hikâyelerdir, yine müziği bana aittir. Toplamda 10 müziğin bestesi bana aittir. Söz-müziği bana ait olan 7 şarkım, aslında annemin eserleridir. Ondan dinlediğim hikâyeleri besteye döküp şarkıya dönüştürdüm. Mesela albümde yer alan “qumri” parçası, Mir Aşiretinden bir kadını anlatıyor. qumri, kendine yurduna özlem duyan bir kadındır. Bütün Kürt halkının gerçekliğini bu hikâyede bulmak mümkündür. (Axtamara) Parçası, Van’ın Akdamar Adası’nda Ermeni bir kız ile Müslüman bir erkeğin hikâyesini anlatır. Bu hikâye de toplumun gerçekliğinden uzak bir hikâye değildir. Albümde bütün parçalarda Kürtçenin ve Kürt halkının kendisini bulabiliyorsunuz. Amacım da oydu zaten.

***

“SANATÇI, TOPLUMDAN ÖNDE OLMALI AMA BUGÜN GERİDE KALIYOR”

-Kürt müziğini nerede görüyorsun?

“Bu soruyu günlerce tartışabiliriz. Bugün bakıyorsunuz birçok sanatçı, televizyonlarda, yayınlarda, tartışma programlarında hep sitem ederler, Kürt müziğinin neden 2000’li yıllardan sonra gelişmediğini tartışırlar. 1990’lı yıllarda topluma göre sanat, iyi yaratıldı. Toplumun 90’lı yıllarda sanata bakışı ve bilgisi ile bugün sanata bakışı arasında güneş ile ay gibi büyük bir fark var. İnsan gelişiyor, toplum gelişiyor, toplumun bakışı daha iyi oluyor. İmkânlar da gelişiyor ama sanatçı için aynı şeyi söylemek mümkün olmuyor. 90’lı yıllarda sanatçı, toplumu en azından temsil edebiliyordu. Sanatçı, toplumun öncüsü olmalıdır. Ama bugün sanatçı, toplumla birlikte yürüyor hatta bazen toplumdan geri de yürüyor. Diğer bir eleştirim de piyasa sanatçılarına… Bazı yöresel kanallar var. ticaret için çalışıyor. Kendilerini Kürt sanatının temsili olarak görmek istiyorlar. Yani Kürt müziği üzerinde bir katliam uygulanıyor. Sanatçı, orijinal bir müzik geliştirmek istiyorsa toplumun gerçekliğini barındırmak zorundadır. O zaman Kürt müziği belki biraz gelişir ve yükselebilir. Ama bugün Kürtçe iyi müzikler var ama bunun sayısı çok azdır.

“BAZILARI TOPLUM SANATÇISIDIR, BAZILARI İSE PİYASA…”

 -Kürt müziğinin gelişmemesinde sebep, Kürtçe eğitimin olmayışı mı?

“Hayır! Bence değil! Bu durum tamamen sanatçıya bağlı. Bugün birçok Kürt sanatçısı zaten kendi dilini konuşuyor ama bu yeterli değil. Eğer ben sanatçı isem toplumumun gerçekliğini ve tarihini bilmem lazım. Bu toprakları anlatan tarih ve edebiyat kitaplarını okumamış isem, bu coğrafyada yürümemiş isem, bu şehre uzaktan bakıp sadece gördüklerimi anlatmaya çalışıyorsam, 100 yıl öncesinin bahsini yapan Faqiye Teyran’ı, Baba Tahir Üryan’ı okumuyor isem toplumdan uzak düşerim. Sadece Kürtçe dilini bilmekle alakalı değil bu. Bunu yapanlar

 

Yara min di balkonê de bû (sevgilim balkondaydı)

Destê xwe j re hêjand (Elimi ona salladım)

Arabê min i Mercedes (Arabam Mercedes’ti)

Pêl gazê kir û ez çûm (Gaza bastım uzaklaştım)

 

İşte, toplumun gerçekliğinden uzak düşen sanatçıların durumu bu şekilde gelişir. Halkının yaşantısına uzaktan bakıyordur ama görmüyordur aslında. Bir araştırmaları yoktur. Bu halkı anlamaya, tarihlerini öğrenmeye önem vermiş olsalardı müzikleri öne çıkardı. ancak onlar sadece popülizm için yapıyorlar. Ticaret anlayışları ön plandadır. Bugün bakıyorsun günde 100 şarkı çıkıyor, hepsinin söz ve söylemleri aynı

 

Ya “aşqên çaven te me” (gözlerinin aşkıyım)

Te mala min xera kir (sen evimi yıktın)

Te agir berda min (sen beni ateşe attın) gibi, bunlarda toplumun doğruluğunun derinliği yok.

 

Bundan dolayı Kürt müziğinin seviyesi iyi değil. Doğrusu sanat ağlıyor. Daha iyi olması için daha iyi çabamızın olması lazım. Kürt müziğini yapan insanlar, biraz daha ağırlığını vermek zorundadır. Biraz daha uğraş vermeliler ki ‘ben toplumun sanatçısıyım’ diyebilmeliler. Bazı kişiler toplumun sanatçısıdır, bazıları ise piyasanın sanatçısıdır. Sıradan şarkılar yapanlar, toplumun sanatçısı değildir, piyasanın sanatçıdır.

BÊJİNG’İ DİNLESİNLER VE HATTA ELEŞTİRSİNLER

-Hayallerini  gerçekleştirdin peki bundan sonra ne yapacaksın?

“Bundan sonrası için de projelerim var ama önce Bêjing’i dinletmek, halkımızın takdirini almak istiyorum. Çünkü 4 yıllık profesyonel sanat hayatımda, 2 yıllık emeğimin çabasıdır Bêjing. Takdir, halkımızındır. Dinlesinler ve hatta eleştirsinler istiyorum. Bundan sonra da halkımın gerçekliğinden kopmadan, yine Kürtçe tadında, her zaman daha iyi müzik için toplumun ve annemin kültürü ile kaynaştırıp sanatımı icra etmeye çalışacağım. Tabi ki Bêjing’den sonra bir pop müzik albümü çıkarmayacağım. Bugün Bêjing çıkmış ise yarın da yine toplumun gerçekliğini anlatacak bir albüm çıkaracağım. Kürt müziği ve sanatı için çabalarım bu yöndedir. Koçer bir ailenin ferdi ve bu toplumun bir bireyi olarak köy yaşamını, dengbêjliği, doğal ve temiz bir yaşamı, babalarımdan ve atalarımdan duyduğum orijinal ve asil kelimeleri şarkılarıma yansıtabilirsem bu benim için mutluluk vericidir.

“SADECE ENSTRÜMAN ÇALMAK İLE SANATÇI OLUNMAZ”

-Sanata ilgi duyan, Kürtçe müzik yapmak isteyen gençlere ne önerirsin peki?

“Sadece sanatla uğraşmak ve müzik yapmak isteyen gençleri değil, beni ve benim gibi tüm sanatçıları da ilgilendirecek şekilde bir cevap vereyim. Toplumlarını ve coğrafyalarını tanısınlar, halklarının elem ve acılarını anlasınlar, bu coğrafyada neler yaşandığını bilsinler. Dengbejlerini (halk ozanlarını) dinlesinler. Dengbejler, aşk ve sevdanın, tarihin ve kahramanlığın, karanlığın ve güzelliğin, toplumun gerçekliğinin bahsini yapar çünkü… Özellikle klasik Kürt sanatçılarını bilsinler. Yenileri takip etsinler. Ancak bu şekilde müziklerine bir tarz kazandırabilirler. Sadece enstrüman ile bir şarkı çalmakla sanatçı olunmaz. Bugün bir Koçer, yüksek dağın zirvesine çadırını diktiği zaman direği sağlam değilse rüzgâr ve fırtınada o çadır yok olur. Ama direği sağlam ve sıkı ise sonsuza dek kalır. Sanat için de bu böyledir. Bugün bizi buraya getirenler bizim temelimizdir. Bizi ileriye götürecek olan da bugün kuracağımız temeldir… Ayrıca Kürtçe eğitim almak, bizimle sanat çalışmak, bizden bir şeyler almak ya da bize bir şeyler katmak isteyen gençleri, Halk Evlerine ve Mizgin Kültür Merkezine bekliyoruz.  Gençlerimiz buralara gelsinler. Birlikte sanat yapalım. Birbirimizden bir şeyler öğrenelim"

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...