Röportaj: Hatice Türkan
Hepimizin hatıralarında yer edinmiş öğretmenler vardır, Bedia Mirkan da Batman’da birçok insanın hatıralarında yer edinen öğretmenlerden biri.
1950’lerin zor dönemlerinde öğrenci olmuş, 70’lerde henüz imkânların çok kısıtlı olduğu dönemlerde öğretmenlik yapmış, nahif mi nahif bir öğretmen emeklisi.
Batman’da 21 yıl öğretmenlik yapmış Bedia Hanım.
Hatıralarını bizimle paylaşırken zaman zaman geçmişe dalıp gitti, duygulandı…
Henüz Türkçe dahi bilmeyen öğrencilerine hem öğretmenlik yapmış hem anneleri ve ablaları olmuş.
Bedia Öğretmenle 1950’lerin, 70’lerin o zorlu ama sıcacık günlerine bizimle yolculuk etmeye ne dersiniz?
-Bedia Hanım, kendinizi bize kısaca tanıtır mısınız, nasıl bir ailede büyüdünüz?
-1952 yılında Batman'ın Raman kampında doğdum. Türkiye Petrolleri henüz yeni kuruluş aşamasındaydı. Türkiye Petrollerinin lojmanları yapılınca 1 yaşındaydım, lojmanlara taşındık. Çocukluğum, gençliğim, bütün hayatım Batman’da geçti. Babam muhafazakâr, demokrat bir yapıya sahipti. O yüzden eğitime önem verirdi. 5 çocuğunu da okuttu. Benim zamanımda kız çocuklarının sadece okuma yazma bilmeleri yeterli görünüyordu. Ben de ilkokulu bitirdikten sonra ortaokula kayıt yaptırmadım. Aradan 1 sene kadar bir süre geçti. Annem bir gün babama dedi ki ‘Kadınlar arasında konuşuluyor, kız öğrencilerin okuyabileceği yeni bir okul açılacak.’ Kız Meslek Ortaokulundan bahsediyordu. Babam da annemin önerisine sıcak baktı. Annemle birlikte bu okula gittik, kayıt yaptık. Okulu sevdim, okumaya isteğim arttı. Annem sık sık okula gelir, durumumu sorardı. Öğretmenlerimden de binlerce kez Allah razı olsun, bizi çok iyi yetiştirdiler. Hepsinin benim hayatımda ve gelişmemde büyük emekleri vardır. Onları çok örnek aldım.
-Zorlu yıllarda öğrencilik hayatınız oldu. Nasıl bir öğrenciydiniz, hatıralarınızda kalan anıları bizimle paylaşır mısınız?
-Bizi 3 yıl okutan Türkçe öğretmenimiz vardı, Gülseren Hanım. O kadar idealist bir öğretmendi ki, çok sade, güzel, temiz giyinir ama takı falan takmazdı. Bir gün sınıfa girdiğinde çok güzel bir yüzük vardı parmağında. Biz öğrenciler onun yüzüğünü inceliyorduk. Yavaş yavaş masaya doğru gitti, kitabı bıraktı. Dersi anlatırken elini arkaya götürerek yüzüğünü çıkardı. Teneffüste yanına gittik ‘Öğretmenim, yüzüğünüz çok güzeldi, çok yakışmıştı, neden çıkardınız?’ diye sorduk. ‘Çocuklar, sizin ilginiz yüzüğüme takıldı. Benim söylediklerimi anlamıyordunuz. O yüzden yüzüğümü çıkardım. Bundan sonra bir daha da takmayacağım artık.’ dedi. Bütün öğretmenlerimiz bu şekilde nahif ve idealistti. Matematik öğretmenimiz Ender Hanım, Sevim Hanım, hepsini sevgiyle anıyorum. Çok güzel yıllarımız oldu. Kız Meslek Ortaokulunda okuduğumuz için hem yemek, çocuk bakımı ve el işi derslerini alıyorduk hem İngilizce, fen bilgisi, matematik ve resim gibi bütün dersleri alıyorduk. Yemek derslerimizde yemekler yapılırdı. Yemek kuralları, muaşeret kuralları çok önemliydi bizim okulda. Bir gün hiç unutmam, salatalar yapılacak, birkaç salata listesi sunuldu. Ben humus salatasını hiç duymamıştım. Nohut ve tahinden yapılan humus mezesi ilgimi çekti. Dedim ki; ‘Öğretmenim, ben humus salatasını yapmak istiyorum.’ Eve gittim, malzemeleri aldım, humusu hazırladım. İçim pır pır ediyor, acaba ailem beğenecek mi diye. Güzel ve şık bir tabağa koydum, masaya bıraktım. Erkek kardeşim Ahmet, Allah rahmet eylesin, çok anlayışlı biriydi. Humusu tattı, ‘Ay bu ne? Tadı yok. Ne tatlı ne tuzlu...’ dedi. Babam hemen çıkıştı, ‘Ben çok beğendim, çok güzel olmuş kızım, eline sağlık.’ dedi.
-Öğretmenlik serüveniniz nasıl başladı, peki?
-Türkçe öğretmenimiz, okuyup öğretmen olmamızı çok ister, teşvik ederdi. Öğretmenlik sınavı varmış. Katılmamızı istedi. Okuldan 7 arkadaş, form alıp doldurduk. Sınav günü geldi, çattı. Batman o dönem Siirt’e bağlı bir ilçe tabii. Sınav için de Siirt’e gitmemiz gerekiyor. Sabahın erken saatlerinde 7 kız öğrenci Siirt’e gitmek için hazırlandık. Arkadaşlarımızdan birinin babası, Allah rahmet eylesin, Bedir amca bizi Siirt’e götürecek. Sabah kapıyı çaldı, annem karşıladı. Gidip babamın elini öptüm. Cebime harçlık koydu. Sınava girdik. Üzerinden epey bir zaman geçti. Sınav sonuçları gelmeyince herhalde kazanmadım diye düşündüm. O sıra erkek kardeşim de liseye kayıt yapacaktı, onunla birlikte liseye kayıt yaptım. Bir hafta okula gittik geldik. Ayrı sınıflardaydık. Lise bana çok büyük ve kalabalık geldi. Kardeşimle aynı sınıfa geçmek istiyordum. Okul Müdürü Gülpaşa Sezer’in odasına gittim ve kardeşimin sınıfına geçmek istediğimi söyledim. Sınıf değişikliğimi beklerken arkadaşım Evin Bingöl’ü sokakta otururken gördüm. ‘Sen de mi kazanamadın?’ dedi. Sonra öğrendim ki bazı öğrencilerin sınav sonuçları Atatürk Ortaokuluna gönderilmiş. Koşarak bir nefesle okula gittim. Müdür Mehmet Yıldız’ın kapısını çaldım. Sınav sonuçlarıma baktı. Ben ve Methiye arkadaşımın sonuçlarını buldu. İkimiz de ilk sınavı geçmişiz, ikinci sınav için Pazartesi günü Kahramanmaraş’a gitmemiz gerekiyordu. Koşarak Methiye arkadaşımı buldum. Sonra Akyürek Mahallesine geldim. Okulda mesai saati bittiği için Kız Meslek Ortaokulundaki müdire hanımın evine gittiğini öğrendim. Hemen ben de evine gittim. Dosyamı acil almam gerektiğini ve sabah Maraş’a ikinci sınava gitmem gerektiğini anlattım. Tabii dosyaları önceden göndermek gerekiyormuş, ben kendi dosyamı yanımda götürecektim. Maraş’taki görevlilere bunu kabul ettirmemi söylemişti Müdür Mehmet Yıldız. Müdire hanımla birlikte okula dönüp dosyamı aldım. Anne ve babam da hasta amcamın yanına Diyarbakır’a gitmişlerdi. Teyzem ve eniştemden izin aldım. Telefon yok, imkânlar kısıtlı. Kardeşimle birlikte sabah yoğurtçu trenine binip Diyarbakır’a amcamın evine gittik. Anne ve babam bizi avluda gördüğünde çok korkmuştu. Durumu anlattım. Öğretmenlik sınavı için Maraş’a gitmem gerektiğini söyledim. Babam ilkin sıcak bakmadı. Hasta yatağında olan amcam izin verince babam da ikna oldu. Sabah beni Maraş’a götürdü. Oradaki görevlilere anlattım, dosyamı kabul etmeleri için ısrarcı oldum. Allah razı olsun, kırmadılar. Sınava girdim. Sınavı kazanınca Maraş’ta 4 yıl öğretmenlik okulunda okudum. Tayinim Siirt’in Baykan ilçesine çıktı. Babamla Baykan’a gittik ancak ne oda var ne yatak ne de döşek. Hemşirelerle aynı odada kalmam gerekecekti. Babamın gönlü razı olmadı. Kayıt yapmadan geri döndük. Her gün ağlıyordum, öğretmen olmak istediğimi söylüyordum.
-Hayat size ikinci bir şans mı verdi?
-Evet, kesinlikle öyle! 4 ay sonra ikinci atamam oldu, Kayabağlar (Basorke) köyüne... Annemle birlikte köye gittik. Okulu gördüm, orada Fahriye teyze ile tanıştım. Onların evinde kalabileceğimi söyledi. Annem de kararı bana bıraktı. ‘Kalacak mısın, gelecek misin?’ diye sordu. Köyde kalmak istediğimi söyledim. Basorke’de ilk öğretmenlik günümü yaşadım, çok heyecanlıydım. Köydeki öğrenciler Türkçe bilmiyordu. Birbirimizi tanıdık, sevdik. Ben onlardan bazı şeyler öğrendim. Kürtçemi de bu arada onlarla birlikte geliştirdim. Ben de onlara çok şeyler öğretmeye çalıştım. Abla kardeş gibi olduk, öğrencilerimle. Hafta sonları Batman’a gelirdim. Bir gün köy arabası yoktu, telefonlar da halen yoktu. Ailem beni merak edecekti, bunun telaşını yaşarken köyden bir traktör Batman’a gidecekmiş, sağ olsun işçiler beni Batman’a bırakabileceklerini söyledi. Traktörle Batman’a gelmiştim”
-Nasıl bir öğretmendiniz, öğrencilerinize yaklaşımınızı merak ediyorum doğrusu?
-Öğrencilerime sık sık resim yaptırıp onların aile ve ev ortamlarını anlamaya çalışırdım. Bir öğrencim ev çizmiş, kapıya da kocaman bir ayakkabı… Çok ilginç geldi. İçine kapanık, suskun bir öğrenciydi. Karşıma alıp sordum. Çizdiği ayakkabının, babasına ait olduğunu söyledi. Babası, o ayakkabı ile onu çok dövermiş… Bu olaydan çok etkilenmiştim.
-Biraz da evliliğinizi ve emekliliğinizi konuşalım istiyorum.
-1 sene sonra Cumhuriyet İlkokuluna tayinim çıktı. Orada gerçekten öğretmen olduğumu hissettim. Çünkü bu kez dersler, müfredat, aynı branştan öğretmenler, dersle hakkında bilgi alışverişi… İşte şimdi benim için öğretmenlik serüveni başlıyordu… Çok iyi öğretmen arkadaşlar vardı. Birbirimizi çok geliştirirdik, iyi dostluklar kurduk. Orada 3 yıl çalıştım. Sonra Petrol İlkokuluna tayinim çıktı. Emekli oluncaya kadar burada görev yaptım. Ve hayatımın dönüm noktalarından biri burada yaşadım çünkü Nevzat Mirkan ile yollarımız kesişti. O yıl 1980’in 14 Mart’ında evlendik. Bu evlikten 4 çocuğum oldu. Petrol İlkokulunda emekli olduktan sonra iki sene evde kaldım. Yoğun ısrarla bir özel okulda 3 yıl görev yaptım. Özel okullar, devlet okullarından çok farklı tabii. Öğrenci, öğretmen, veli yaklaşımları çok farklı oluyor. Velinin, “Para verdim, öğrencimin başarılı olması gerekiyor.” yaklaşımı öne çıkıyor. Oysa kimsenin elinde sihirli bir değnek yok. Başarı, parayla olan bir şey değil, öğrencinin başarısının veli tarafından bu kadar sahiplenilmesi de yanlış. Başarı da başarısızlık da öğrencinindir. Özel okulda 3 yıllık görevimin sonunda artık emekli bir öğretmen olarak ailemle, torunlarımla zaman geçirmeye başladım. Hayat öykümü bir cümle ile özetleyecek olursam, şu sözleri söylerdim; tekrar dünyaya gelme şansım olsa yine öğretmen olmayı seçerdim…