VARLIK VE FİKİR

İlkyazıma düşüncelerimi belirleme ölçütümü sizlerle paylaşmak isterim.

VARLIK VE FİKİR

İlk adımım sınıflandırmadır.

Sınıflandırma yapmak tüm bilim dalları için ortak bir inceleme yöntemidir.

Sınıflandırma yapmanın amacı incelenen nesneyi, fikri veya olayı kendi kuralları içinde derinlemesine incelemektir.

Örneğin canlıların iskelet yapılarını inceleyen bir biyologun sürüngen ve memeli iskeletlerini incelerken aynı ölçüleri ve aynı kuralları kullanması ona incelemelerinde başarısızlık olarak geri dönecektir.

Bununla beraber bütün sınıflandırmalar kendi içinde alt sınıflara ayrılır.

Örneğin aynı örnekten yola çıkarsak biyolojinin bir sonraki basamağında sürüngenler de kendi içinde pek çok farklı sınıfa ayrılır ve o sınıflarda aynı şekilde kendi içlerinde ayrılır.

Bu örnekte görebileceğimiz gibi sınıflar aynı zamanda bir üst basamakta birleşir ve bu biyoloji örneğinde olduğu gibi aklınıza gelebilecek tüm konular için geçerlidir.

Sosyoloji, bir üst basamakta psikoloji ile sosyal bilimler başlığı altında birleşirken kendi içinde toplumlara ve zamana bağlı olarak farklı başlıklara ayrılır.

Sınıflandırmanın alt başlıklara inerken özelleştiğini ve sayı olarak sonsuza gittiğini gördük. Burada asıl sormak istediğim şu:

Bütün bu alt başlıklar sonsuza giderken acaba aynı zamanda yukarıda bir ‘tek’ ten mi ayrılır?

...

Kâinat, varlıklardan ve onların tanımları olan fikirlerden oluşur.

Varlık, tıpkı kelime kökeninden de anlaşılabileceği üzere var olan demektir.

Var olmak, sayı doğrusunda 1’de bulunmak demektir.

Yüzdelik olarak var olunamayacağından, varlık sayı doğrusunda 1 ve 0 arasında sayı yoktur. Bu durumda 0’da bulunmayan her şeyin 1’de bulunacağı bir gerçekliktir.

Yok’ olana yani ‘var’ olamayana örnek verilemez.

İşin gerçeği ‘yok’ un örneğini görmediğimiz için kullandığımız dilde dahi ‘yok’ aslında ‘var’ olan bir şeyin o anda orada olmaması demektir.

Yani ‘var’ var olan demekken, yok bulunmayan demektir.

Dil ve arkasındaki felsefe hiçbir zaman küçümsenmemelidir.

Tahminimce bu yazıyı okuyanların zihninde tanrının varlığı hakkındaki tartışmalar canlandı.

Bu konuyu açıklamayı fikir üzerine söyleyeceklerimin sonrasına bırakıyorum.

Varlık sadece duyular yoluyla açıklanan değildir.

Duygularımız, hislerimiz ve kavramlar da varlık başlığı altında incelenir.

Bunları zihinsel aktiviteler olmalarına rağmen varlık olarak değerlendirmemin sebebi ‘fikir’ in zaman ve kişi kuralının gereğidir.

Varlıklarda doğruluk ve yanlışlık değil, ‘var’ olma ölçütü aranır ve tamamı vardır.

Varlıkların tamamı ancak fikirlerle anlaşılabilecek kendi normlarına sahiptir.

...

Yani demir doğru veya yanlış değil, serttir;

Mutluluk ise neşe vericidir.

Varlıkların değişmesiyle oluşan yeni varlıklar yeni normlara sahip olur.

Bu noktada eski varlıklara felsefi anlamda ‘yok’ denilemez.

Örneğin mamutlar varlıktır ama artık yokturlar buradaki yok kelimesi ‘var’ın felsefi anlamdaki zıttı değil, sözlüğümüzdeki bulunamayan anlamındaki yok kelimesidir.

Fikir ise varlıklardan biri olan insanın kendini ve çevresini tanımlamak için yarattığı zihin ürünüdür. Kainat, fikir dahil edilmeden açıklanamaz.

Fikir insanın yaratıcılık özelliğinin zuhur ettiği yegâne üründür.

Bir zihinsel aktivitenin fikir olabilmesi için belirli bir tarihte belirli bir insan tarafından ortaya konulmuş olması gerekir.

Örneğin mutluluk tüm insanlar için ortak olduğu için bir yaratıcılık gözlemleyemeyiz, öte yandan

Yerçekimi Kanunu tarihi belirli bir döneminde bir insan tarafından ortaya konulmuştur.

Ya da adalet ilk insanın çocuklarına yemek bölüştürdüğü günden bugüne herkes için ortak olup varlık sıfatını alırken, belirli bir toplumun adalet yorumu olan Roma Hukuku bir fikirdir. Varlıkların aksine fikirler için ana ölçüt doğruluk ve yanlışlıktır.

Eğer bir fikir doğruysa hakkında söylendiği varlığın tanımı haline gelir.

Fikrin doğruluğu hakkında söylendiği varlığın tüm normlarını açıklayabilmesi ve diğer varlıklarla yüzde yüz uyumluluk içermesinden geçer.

Bu ölçüt tüm düşünsel aktivitelerimiz ve belirlediğimiz stratejiler için geçerli olmalıdır. Gelelim bu yazdıklarımı okurken muhtemelen sizi düşündüren tanrının varlığı meselesine. Tarih araştırmalarının ulaştığı bilgiler ışığında görüyoruz ki antik uygarlıklardan günümüz uygarlıklarına her zaman diliminde tanrı yaratıcı, düzenleyici ve değerlendirici varlık olarak benimsenmiş ya da tartışılmıştır.

Bu sebeple tanrı bir fikir değil varlıktır.

İslamiyet, Hıristiyanlık, Musevilik ve diğer dinler ise fikirdir. Bu fikirler yukarıda yazmış olduğum fikirlerin doğruluğu ölçütü içinde incelenmelidir. ‘Fikir’ in özelliği sebebiyle varlığın tüm normlarını karşılayan fikir varlığın tanımı olur.

Bu tanrı örneğinde de böyledir.

Alperen Furkan Aydın

aydinalperenf@yahoo.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...