Ahşap Saatin Güne Yine Kırgın Vuruşukluğu.
Ayazda buz kesilmiş olsa da ahşap saat yine çalışır.
Öyle derdi Babam’ ve Aharon Baba.
Şapkadan tavşan çıkaran, sabahın erkenci kuşları (un hamalları) gün ağarmadan ahşap saatin vuruşukluğu ile kentin hummalı çalışmasına en erken ayak uydurmak için, en erken kalkanlardandı.
Buna bir nevi eylemli aşağılanma denilir.
Tüm yaşamı boyunca hep umutlu hayaller kuran ama çoğu ümitleri gerçekleşmeyen biri olaraktan önce babama sitemler kurarım.
Güvensizliği, muzdarip ve istiğna yüreğime inen, çok ağır bir tokat sayılırdı.
Kendi içimin gayreti baba’mın bana olmayan güveni ile sarsıldı.
Elimden alınan ilk oyuncak onun güvensizliğiydi.
Düşümün ilk kırığı, babamın mazoşist işkencesiydi.
Belki de uygar olmayan ülkeme olan sitemkârım bundandır. Ve babam sağken ben onun yalnızlığını, özlemini, hasretini çekiyordum...
Bunları bilerekten ve fücceten şöyle bir karar kıldım, yıllar evvel.
Benim bana hayrım olmaz, başkalarına olsun bari diyerekten, kendimi diri diri çöpe attım. Ram olmuş soylu ruhum, burçak burçak ezilmeye daha fazla dayanamadı.
Cılız sesimle içerisinde binlerce zevatlı hayalleri barındıran beynimi, sökün ettim.
Benliğim birilerinin ve ülkenin problemini, problemi yapınca baba’mın bana olan güvensizliğini unutu veriyordum.
Uygar olsun veya olmasın bir ülkenin penceresinden dışarı sarkan dalları, sokakları süsleyen gençleridir.
Ve babamın ülkesinde ki gençliğin hayalleri bir bir suya balıklama atlarken, koca ülke boşluğun muğlak olgusuna gebe kalmaktadır.
Gençliğin duyulmayan sızısını, parmak uçlarımda hissedince, dört bucaklı kalbim başka acılara tanık oldu.
Otuz altı yaşındaki cezaevi çıkışlı ve göğsünde köz özü soğutarak yaşamaya çalışan numarasız sokak çalışanlarını tanıdıkça, gençliğin dondurulmuş hayallerini görmezden geldim/geldi/gelindi...
Hiç bir vicdanın hükümeti böyle bir bungunluğu kabul görmemeli...
Ben artık tamamen kendimin dışarısında kalmıştım.
Ne ayna da yüzüme bakacak yüzüm, ne de parmak uçlarına konan kuşun gözlerine bakabiliyordum.
Haricî kaderdir diye, herkes birilerinin iki dudağının arasına baka kalmıştı.
Belli bir süreden sonra ben de korkmaya başlamıştım, gördüklerimi fısıldayarak şekillendiriyordum.
Bulut ağırlığınca olan bir ömrün ezikliği altında kalamıyordum.
Hayalleri kaybolan gençlerin acısını paylaşmamak, baba güvensizliğinden daha ağır basmıştı. Metanetim giderek kızışmaya başladı.
Önce kentleri dolaşmaya çıktım.
Gittiğim her memlekette, duyduğum ilk ses güvercinlerin sesi oldu.
Gördüğüm ilk zevatlar, fırınlara un çuvalları taşıyanlardı, kağıt toplayan çocuklardı, çöp toplayan belediye çalışanlarıydı, sebze-meyve hâline geç kalan sigarasız gençlerdi.
Ve tüm bu gördüklerim, birilerince sigası düşük sayılanlar sınıfına dahil ediliyordu.
Sonra bakıyorum gençler ve birileri kalplerini ve düşüncelerini birilerine ödünç vermişler.
Sonra eli yüzü temiz, başı örtülü hatta giyimi de fena olmayan bir anne ile oğul çöpten ekmek arıyorlar.
Sonra down sendromlu bir çocuğu ışıklarda araba camı silerken görüyorlar.
Sonra; yine eli yüzü temiz ve bakımlı bir gencin geleceğinden vazgeçip, cebinden kendine özgü olan ücretsiz üç beş satırla kendini asmasına şahit oluyorlar.
Sonra; yaşı gereği cıvıl cıvıl olması gereken, nesrin ve nazenin olan genç kızlar/ kadınlar bölünüyor, parçalanıyorlar.
Sonra; birilerinin, birilerini küçülttüğünü görünce...
Sonra; üstüme üstüme gelince sonralar, kusmaya başladım.
Babama koştum...
Tüm bunlar aşırı ve yoğrulmuş, yorucu eylemler olduğundan, canım babamın güvensizliğine koşmak istiyor.
Mutluluğa ter temiz varmak isteyenlerin, güdüldüğünü görünce gözümden yaş geliyor ve baba’mın güvensizliğine şükrediyorum.
“Bir topluluğun uygarlık düzeyi, içinde ki en zayıf üyelere nasıl davrandığı ile ölçülür” (Alman Psikiyatrist)
YANKISIZ GÜVERCİNLERİN SESİ
- 01-01-2021 18:07
- 17
YANKISIZ GÜVERCİNLERİN SESİ
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...