Yaşam, uzun bir hikayenin kısa betimlemeleriyle dolu bir kurgu. Yaşıyoruz.
Kimi, neyi, nasıl yaşıyoruz?
Kimimiz ruhumuzdaki rüzgarın esintisine bırakırken zamanı, kimimiz ise yosunlaşmış bir zamanın öldürücü kapsülüne terk ettiğimiz tenlerimizi yüzyıldır bir başına bıraktık. Rüzgarda ya da kapsülde nerede ve ne şekilde olursa olsun buna yaşam diyoruz.
Sahi yaşam, yaşamak nedir?
Bir başkasını mutlu edebilmek için ömür denen yolculuğu zaman denilen dişlilerin arasına terk etmek. Ve hep kendimize yabancı gezerken kendimizi özlemek. Kendi ömrümüzde başkalarının ayak izlerini gezdirmek, kendi zamanımızı bir mezarlığa terk etmek...
Ya da matematiksel bir dökümle hep bir sonraki günü bir önceki gün hesaplarken şimdiyi hep bir matematiksel dökümde unutmak. Hep sonrayı yaşamanın arzusunda bugünün unutulduğu bir ömür...
Ya da mezarlıklarımızı bir doğum hastanesinin içine sığdırma arzusu, hep geçmişin tozlu raflarında gezinirken bugünü unutarak ayzaymır hastası olmak...
Ya da şimdiyi yaşarken dünü ve yarını şimdinin kollarına emanet ederek huzurlu, mutlu, kızgın hangi duygular yaşanıyorsa o anda bırakarak...
Yaşıyoruz. Yaşlanıyoruz. Ve düne emanet ediyoruz bugünü. Bu hepimiz için aynı. Farklı olan ise nasıl yaşadığımız!
Kulak verin zamanı aşmış Nazım Hikmet'in şiirine:
YAŞAMAYA DAİR
(1)
YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ,
BÜYÜK BİR CİDDİYETLE YAŞAYACAKSIN
BİR SİNCAP GİBİ MESELA,
YANİ, YAŞAMIN DIŞINDA VE ÖTESİNDE HİÇBİR ŞEY BEKLEMEDEN
YANİ, BÜTÜN İŞİN GÜCÜN YAŞAMAK OLACAK.
YAŞAMAYI CİDDİYE ALACAKSIN,
YANİ, O DERECEDE, ÖYLESİNE Kİ,
MESELA, KOLLARIN BAĞLI ARKADAN, SIRTIN DUVARDA,
YAHUT, KOCAMAN GÖZLÜKLERİN,
BEYAZ GÖMLEĞİNLE BİR LABORATUARDA
İNSANLAR İÇİN ÖLEBİLECEKSİN,
HEM DE YÜZÜNÜ BİLE GÖRMEDİĞİN İNSANLAR İÇİN,
HEM DE HİÇ KİMSE SENİ BUNA ZORLAMAMIŞKEN,
HEM DE EN GÜZEL,
EN GERÇEK ŞEYİN YASAMAK OLDUĞUNU BİLDİĞİN HALDE.
YANİ, ÖYLESİNE CİDDİYE ALACAKSIN Kİ YAŞAMAYI,
YETMİŞİNDE BİLE, MESELA, ZEYTİN DİKECEKSİN,
HEM DE ÖYLE ÇOCUKLARA FALAN KALIR DİYE DEĞİL,
ÖLMEKTEN KORKTUĞUN HALDE ÖLÜME İNANMADIĞIN İÇİN,
YAŞAMAK, YANİ AĞIR BASTIĞINDAN.
1947
(2)
DİYELİM Kİ, AĞIR AMELİYATLIK HASTAYIZ,
YANİ, BEYAZ MASADAN
BİR DAHA KALKMAMAK İHTİMALİ DE VAR
DUYMAMAK MÜMKÜN DEĞİLSE DE BİRAZ ERKEN GİTMENİN KEDERİNİ
BİZ YİNE DE GÜLECEĞİZ ANLATMAN BEKTAŞİ FIKRASINA,
HAVA YAĞMURLU MU, DİYE BAKACAĞIZ PENCEREDEN,
YAHUT DA YİNE SABIRSIZLIKLA BEKLEYECEĞİZ
EN SON AJANS HABERLERİNİ.
DİYELİM Kİ, DÖVÜŞÜLMEYE DEĞER BİR ŞEYLER İÇİN,
DİYELİM Kİ, CEPHEDEYİZ.
DAHA ORDA İLK HÜCUMDA, DAHA O GÜN
YÜZÜKOYUN KAPAKLANIP ÖLMEK DE MÜMKÜN.
TUHAF BİR HINÇLA BİLECEĞİZ BUNU,
FAKAT YİNE DE ÇILDIRASIYA MERAK EDECEĞİZ
BELKİ YILLARCA SÜRECEK OLAN SAVASIN SONUNU
DİYELİM Kİ, HAPİSTEYİZ,
YAŞIMIZ DA ELLİYE YAKIN,
DAHA DA ON SEKİZ SENE OLSUN AÇILMASINA DEMİR KAPININ.
YİNE DE DIŞARIYLA BERABER YASAYACAĞIZ,
İNSANLARI, HAYVANLARI, KAVGASI VE RÜZGARIYLA
YANİ, DUVARIN ARKASINDAKİ DIŞARIYLA.
YANİ, NASIL VE NERDE OLURSAK OLALIM
HİÇ ÖLÜNMEYECEKMİŞ GİBİ YAŞANACAK...
1948
(3)
BU DÜNYA SOĞUYACAK,
YILDIZLARIN ARASINDA BİR YILDIZ,
HEM DE EN UFACIKLARINDAN,
MAVİ KADİFEDE BİR YILDIZ ZERRESİ YANİ,
YANİ, BU KOSKOCAMAN DÜNYAMIZ.
BU DÜNYA SOĞUYACAK GÜNÜN BİRİNDE,
HATTA BİR BUZ YIĞINI
YAHUT ÖLÜ BİR BULUT GİBİ DE DEĞİL,
BOŞ BİR CEVİZ GİBİ YUVARLANACAK
ZİFİRİ KARANLIKTA UÇSUZ BUCAKSIZ.
ŞİMDİDEN ÇEKİLECEK ACISI BUNUN,
DUYULACAK MAHZUNLUĞU ŞİMDİDEN.
BÖYLESİNE SEVİLECEK BU DÜNYA
"YAŞADIM" DİYEBİLMEN İÇİN...
ŞUBAT 1948-NAZIM HİKMET