1900’LÜ YILLARIN DENGBEJİ KARAPETÊ XACO

1900’LÜ YILLARIN DENGBEJİ KARAPETÊ XACO

“Nostalji Sayfamız”da bu hafta 1900’lü yılların dengbêjı Karapetê Xaco’nun hayatını kaleme aldık. Baskı ve zulümlerin yoğun olarak yaşandığı o yıllarda acısını ve umutlarını stranlarına saklayan Xaco’nun hayat öyküsü ile sizleri baş başa bırakıyoruz…

Yazan ve derleyen EKREM GÜNAYDIN

İzinsiz iktibas edilemez.

Karapetê Xaco  (Garabet Kaçaturyan), 1900’lü yılların başında bugünkü Beşiri’ye bağlı Bilêder (Binatlı) Köyü’nde Ermeni bir ailenin dört çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Kendisine sorulduğunda “Doğum yerim Bilêder'dir, şimdi ona Bişêri diyorlar. Elih'e bağlı, ona da Batman diyorlar. O zaman Diyarbakır'a bağlıydı. Ben işte o köyde dünyaya gelmişim” sözleriyle anlatıyor doğduğu toprakları. 50–60 hanelik köyünün büyük çoğunluğunu Ermeniler oluşturuyordu. Dünyaya geldiği yıllar, Osmanlı Devleti’nin son yıllarını yaşadığı dönemlere denk geliyordu. Sıkıyönetim rejimi tüm ülkeyi sarmış ve bunun etkileri en uzak bölgelerde bile hissedilir olmuştu. 1.Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte karabasan çökmüş köylerinin üzerine.

AİLESİ, GÖZLERİNİN ÖNÜNDE ÖLDÜRÜLÜR

2. Meşrutiyetin ilan edilmesiyle birlikte tehcir hikâyesi sahneye konmuş Mezopotamya Ovalarında. Karapet’in de köyü bu zulümden nasibini almıştı. Yıllar önce kendisiyle yapılan bir röportajdaki anlatımlarına göre, bir gece tüm köylüler evlerinden alınarak köy meydanında toplanmış. Karapet, ailesini kaybettiği olayı “Önce köpeklerin sesini, sonra da kapı sesini duyduk. Tahta kapımıza çok sert vuruyorlardı. Kapıyı açtım. Silahlı üç adam dışarıda duruyordu. Kürtçe konuşuyorlardı. Herkesi köyün aşağısındaki dere kenarına götürdüler. Oraya başka Ermenileri de getirmişler. Önce erkekleri, sonra kadınları öldürdüler. Bizi bıraktılar. Sakın kimse evine geri dönmesin diyerek de çocukları uyardılar” sözleriyle açıklıyor. Karapet, o korkunç gecede anne ve babasını kaybetmiş. Gözlerinin önünde ebeveynleri öldürülmüş. Kendisi ve kardeşleri, köylerine dönmemek ve kimseye bir şey söylemek şartıyla serbest bırakılmış.

KARAPET, DENGBÊJLİK YAPMAYA BAŞLAR

Kardeşleriyle beraber uçsuz-bucaksız Garzan Ovası’nda dilencilik yapmaya başlamış Karapet. Kürtçeyi de bilmeleri sebebiyle Ermeni olduklarını gizleyerek bir köyden diğerine savrulmaya başlamışlar. Yollarda mırıldanarak söylediği ezgiler ve halktan öğrendiği stranlar (türkü), onu yavaş yavaş bir efsane haline geleceği Dengbêjliğe hazırlıyordu. Özellikle düğün ve yaslarda kadınların söylediği ağıt ve stranları anında ezberliyor ve belleğine kazıyarak yollarda tekrar ederek bir nevi repertuarını genişletiyordu. Daha o yaşlarda değme Dengbêjlerle aşık atabilecek bir seviyeye gelmişti Karapet. Ünü yavaş yavaş yayılıyor ve düğünlerin, şevbêrklerin vazgeçilmez icrası haline geliyordu artık.

KARDEŞİNİN ÖLÜMÜNE AĞLAMAK YERİNE STRAN SÖYLER

Kız kardeşi, Batman’ın civarında olan Tapi Köyü’nde, köylülerden biriyle evlenince Karapet de bu köye yerleşip çobanlık yapmaya başlar. Bir köy ağasının yanında çobanlık yaparak hayatını idame ettiren Karapet o günleri “Ez xulamê xulaman bûm (ben hizmetkarların hizmetkarıydım)” sözleriyle anlatır. Stranlar o kadar hayatıyla özdeşleşmiştir ki erkek kardeşini hastalıktan dolayı kaybettiği gün bile ağlamadığını, ağlamak yerine kardeşi için bir stran söylediğini de ekler Karapet. Çobanlık dönemlerinde de sanatında bayağı ilerler. Dağlara, ovalara söylediği stranlar, tüm bölgeye yayılmasına sebep olur. 

AĞANIN YANINDA DENGBEJLİK YAPAR

Bir gün ünlü bir Aşiret Beyi olan Fîlîtê Qûto’nun bir çatışmada öldüğü haberini alır ve tüm Dengbêjler gibi o da Fîlît’in köyüne giderek bir stran adar Fîlît Beye. O kadar içten ve güzel söyler ki, Fîlît Ağa’nın oğlu Hesê Bey onun yanında kalmasını rica eder. Karapet için bundan güzel bir rica olamaz ve kabul eder. Artık Fîlîtê Qûto Ailesinin Dengbêjidir Karapet. En güzel ve rahat yaşadığı yıllarını bu ailenin yanında geçirdiğini anlatan Karapet, o yıllarda daha fazla stran ezberlediğini ve söylediğini de kayda geçirir.

KENDİNE YENİ BİR YURT ARAR

1925 yılında, Şêx Said İsyanı başlar. Karapet arkadaşlarıyla beraber Diyarbakır’a gider. Karapet, surların üzerindeki askerlerle, Kürt savaşçılarının mücadelesini yakından izlemiş ve daha sonraki söyleşilerinde, şehrin nasıl el değiştirdiğini, idamları ve daha sonra gelişen olayları detaylarıyla kayda geçirmiştir. İdamlar ve sürgünler büyük boyutlara varınca, Karapet kendisine yeni bir hayat bulma arzusu ile Binxet’e yani Suriye’ye kaçar. Kamişlo’da Kürt sürgünlerinin arasına katılan Karapet, yine sanatını icra eder ve Dengbêj olarak meclisin tüm toplantılarına katılır. Gün gelir ekonomik sıkıntılar içinde çıkış noktası ararken Suriye’deki Fransız Lejyonu’nun paralı asker aradığını öğrenir ve tam 15 sene paralı askerlik yapar Lejyon’da.

ERMENİ KIZ YEVA İLE EVLENİR

Kendisi gibi Ermeni olan, ona yıllarca yoldaşlık edecek güzeller güzeli Yeva ile evlenir. Bu evlilikten bir kız ve bir erkek çocuk sahibi olur. 1946 yılında ülkelerine dönme kararı alan Fransızlar, Karapet ve ailesine kendileriyle beraber Fransa’ya gelebileceklerini söylerler ama o ve karısı Ermenistan’a gitmeye karar vermişlerdir. Teklifi reddederler ve Kafkasya’ya doğru yola çıkarlar. Karapet’in hayatında yepyeni bir sayfa daha açılmıştır. Ama işler umduğu gibi gitmez ve kendi deyimiyle her zaman olduğu gibi yine “bir öteki” olarak görülür. Erivan’daki Ermeniler, kendisini Ermeniceyi bilmemekle suçlarlar. Mademki Ermenidir, neden anadilini bilmemektedir, neden Kürtçe konuşmaktadır, gibi suçlamalarla karşılaşır. Bunun üzerine civar köylerdeki Êzidi Kürtlerin arasına gider, eserlerini onların arasında söylemeye başlar. Karapet’in bu özelliğini duyan Erivan Radyosu Kürtçe Bölümü Yetkilileri, kendisiyle irtibata geçerek Karapet’i de kadrolarına dahil etmişlerdir.

KARAPET’İN SÖZLERİ RADYOLARDAN DUYULUR

Kürtçe türkü söylemenin yasak olduğu yıllarda Karapet’in sesi ve stranları bir radyo istasyonunun cızırtılı bile olsa sesi ve nağmeleriyle, Kürt toplumunun evlerine girebilmiştir. 1976 yılında kaybettiği çok sevdiği karısı Yeva için “Benim çok sevdiğim bir kız vardı, adı Yeva’ydı, Karapet’in diliyle Melokyi İdi. Hakub Azizyan’ın kızıydı. Ben o zamanlar Fransızların askerliğini yapıyordum, yıl 1936’daydı. Kamişlo’da düğün yaptık. Ben onu çok ama çok seviyordum. O da yaşamın bütün acılarını, trajedilerini ve zorluklarını benimle paylaşıyordu. Ondan başka yüreğim kimseyi tanımadı. 1976’da can arkadaşım beni yalnız bıraktı, dönüşü olmayan yolculuğa çıktı ve bir daha da gelmedi. Ölümünün üzerinden bu kadar yıl geçmesine rağmen, ben hala da ona aşığım ve Onu yüreğimde her zaman yaşattım, yaşatacağım” sözleriyle anlatır.

“50 MİLYON KÜRT, BENİ SAHİPLENEMİYOR

Ömrünü acı, yokluk ve fakirlikle geçiren Karapetê Xaco “50 milyon Kürt bana sahip çıkamıyor, besleyemiyor beni“ sitemleriyle akıllarda kalır. Dengbêjlik kültüründe unutulmazlar arasına giren büyük usta, Bişêriyo, Evdalê Zeynê, Endîwere Paytext e, Edûlê, Zembîlfiroş, Genc Xelîl, Salih û Nûrê,Filîtê Quto, Mîrzikê Zaza, De Xalo,Hey le Mîro, Lawikê Metînî, Dewreşê Evdî, Oy Limin gibi önemli eserlere ses verdi.

 

NOT: Nostalji Sayfamızı hazırlarken bize bilgi ve fotoğraf desteğinde bulunan Eğitimci Ekrem Günaydın’a teşekkür ediyoruz.  https://www.facebook.com/ekrem.gunaydin?ref=ts&fref=ts

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
RESMİ İLANLAR
TÜMÜ
Bugün yayınlanan resmi ilan bulunamadı!...mid2
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...