ANLAYANA SİVRİSİNEK (SAZ) ANLAMAYANA DAVUL, ZURNA (AZ)

ANLAYANA SİVRİSİNEK (SAZ) ANLAMAYANA DAVUL, ZURNA (AZ)

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللّهُ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Hiçbir Resulümüz (Peygamberimiz) yoktur ki biz onu kendi kavminin (dili) lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara kendi (dilleriyle) lisanlarıyla beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah dilediğini (Allaha ulaşmayı) dilemediğini delalette bırakır. Dilediğini (Allaha ulaşmayı) dileyenleri hidayete erdirir. Ve o azizdir, hâkimdir. (İbrahim Suresi Ayet 4)

 

Bu ayet Allahu Teala’nın, her kavme Resul gönderdiğinin en kesin delilidir. Bütün kavimlere o kavmin o topluluğun diliyle (lisanlarıyla) kendilerine -beyan etsinler öğretsin, onları Allah’ın kutsal dinine davet etsin, kötülüklerden kendilerini frenleyip iyiliğe ve güzelliğe davet etsin, zorluk çekmesin diye- kendi dilleriyle Peygamber göndermiştir.

“Allah size kolaylık sağlar, zorluk (zahmet) çekmenizi istemez. Onların içinden birini göndermiştir. Niye başka bir yerde atanmamıştır kim ne diyebilirdi?”

Bu ayetten anlaşılıyor ki her dil kutsaldı. Eğitip öğretmek için kendi dilinden bir öğretici göndermiştir ve onları iyiliğe davet edip kötülüklerden alıkoymak için irşat yolunda görevlendirilmiş olduğu (resul) ve Peygamberinden örnek vermiştir.

Allah size adaletli olmanızı, zulümden kaçınmanızı istiyor.

O zaman burayı biraz daha geniş bir anlamla açalım;

Toplumun huzurunu sağlayacak, derdine derman olacak bir reçeteyi kübra yazalım.

Üstat Bediuzzaman (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) çoğu zaman karşısındakini ikna etmesi için akli misallerle karşısındakinin aklını firenler (durdururdu) ve Kur’anın hakikatlerine davet ederdi.

Şimdi ben de bir misal vermek istiyorum, faydalı olup fayiz alanlar kendine saklar, yok faydalı görmeyip fayiz alamayanlar (lütfen kötü düşünmeyin) Dicle Suyuna bırakın akıntıya kapılsın gitsin.

Bu kâinatı yaratan yüce Allah hepimizin yaşayabileceği kapasitede yaratmıştır.

Bizler yeryüzünün halifesi olarak huzuru sağlamak için adaletli davranırsak neyimizi kaybederiz?

Şimdi burayı dikkatli okuyun;

Bir Arap topluluğuna veya köyüne bir Kürt imam atarsanız bu köydeki cemaate ne kadar yararlı olur?

Veyahut bir Kürt köyüne (Kürtçe ekmek ve su istemeyi bilmeyen) bir Kürt halkının içine, bir Türk imam atarsanız ne kadar yarar sağlar?

Veya bir Faris köyüne bir Arap imam atarsanız ne kadar faydalı olur?

Kocaman bir HİÇ…

Allah size ayetlerini işte böyle açıklıyor, umulur ki (düşünüp) akıl edersiniz diye buyurur. (Bakara Süresi Ayet 242)

***

Bir insan Allaha ulaşmayı dilerse hidayet olur ve mümin kalır.

Kuran ve sünnete uyar. Bugünkü Müslümanlar gibi değildir.

Kur’anı Kerim’e uyacağına hayatlarını kuruyorlar, sünneti idame edeceklerine Kur’anı Kerim’i kendi arzu ve ihtiyaçlarına göre uydurup “İslam budur” diyorlar. Bunu insanlara dayatıyorlar.

Onun içindir bu gün huzur yerine huzursuzluk barış yerine savaş, adalet yerine zulüm almış başını gidiyor, (Allah muhafaza nereye gittiğini de bilinmiyor) fireni patlamış bir kamyon gibi…

Allahu Teala insana ihsanda bulunmuş ve kulluk görevlerini yapsınlar diye öğreticiler (yol göstericiler) yollamıştır.

Rabbine kavuşması için kişi mutlaka Kur’ana ve sünnete tabi olup uyum sağlamalıdır.

o zaman imanı artar, salih bir mümin olur. Ruhunu Allaha ulaştırarak hidayete erer.

İnsanlar Allaha ulaşmayı diledikleri güne kadar dalalet içindedirler.

Allahu Teala’nın hidayetinden sonra dalalete girdiği insanlar da vardır.

Kim Allaha ulaşmayı dilerse Allah onu mutlaka kendisine ulaştırır.

Kişi hidayete erdikten sonra şeytana uyar, şeytan ise onu dalalete düşürmek için elinden geleni yapar.

Nas Süresi, o aldatıcı ve vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınmamızı tavsiye eder.

De ki “Sığınırım ben insanların Rabbine, insanların hükümdarına, insanların ilahine, o sinsi vesvesecinin şerrinden, o ki insanların göğüslerine vesveseler (koyar) fısıldar, o vesveseci ki gerek cinlerden, gerek insanlardan olsun” (Nas 1,2,3,4,5,6.)

Ama kim ki Allahu Teala tarafından delalette bırakılmışsa o kişi Allah’a ulaşmayı dilemediği için kendi iradesiyle dalalette kalmayı seçmiştir.

Onun içindir cennet ve cehennem, ceza ve mükâfat vardır.

Herkes dilediğini seçmekte muhayyerdir.

Cennet de, cehennem de boş kalacak değildir.

Ya Rab bizleri bu mübarek ramazan orucunun hürmetine hidayete erenlerden eğle, bizi bize bırakma, hak yoldan saptırma, memleketimize huzur güzellik, barış ve kardeşliği ihsan eyle. Âmin...

DİN ÂLİMLERİ DERNEĞİ (DA-DER) BAŞKANI MEHMET ŞİRİN GÖNÇ

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
RESMİ İLANLAR
TÜMÜ
Bugün yayınlanan resmi ilan bulunamadı!...mid2
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...