Yazan ve derleyen EKREM GÜNAYDIN
İzinsiz iktibas edilemez.
1970’li yıllar uzak aşkların yıllarıydı. Âşık olunan kişi seviyor mu, sevmiyor mu, çok merak edilirdi.
Kibrit fal bakmaya da yarardı.
İki kibrit çöpü kutunun iki kenarına sıkıştırılıp yakılır, sönmesi beklenirdi.
Sönmüş çöplerin görüntüsüne göre tahmin yürütülürdü.
Çöpler birbirlerine doğru eğilmişlerse bu aşık olacak, dışa doğru eğilmişlerse hiç ümit yok. Biri dışa, diğeri öbürüne doğru eğilmişse birinin gönlü var, diğerinin yok...
…
Farklılığa cephe almış bir kısım eğitimci, eğitim sistemi gereği olsa gerek bir dönem özellikle erkek çocukların gururlarıyla oynadı, onların genç ruhlarında ağır yaralar açtı.
70'lerde uzun saç modası vardı.
Erkeklerin saçları omuzlara değecek kadar uzatılıyordu.
Erkek öğrenciler de buna heves ederler, yazın anne-babalarının muhalefetine rağmen uzattıkları saçlarını, okul açılınca içleri sızlayarak kestirirlerdi.
Bazı babaların çocuklarını döve döve berbere götürdükleri oluyordu.
Bu olay baba ile oğul arasında, aile işi bir meseleydi.
Yaşananlar kısa zamanda unutulur giderdi.
Oysa okullarda uzun saç, çok gurur kırıcı olaylara neden olurdu.
Disiplin tutkunu her nedense büyük çoğunluğu kadın olan öğretmenler okulun giriş kapısında ellerinde makasla beklerler; saçlarını uzun buldukları erkek çocukların saçlarından, en olmayacak yerden bir tutamı alabildiğine derin keserlerdi.
Alnının ortasında bir tutam saçı yok olmuş çocuğun eve gitmesine de izin verilmez, çocuk gülünç görünüşüyle ve onuru kırılmış bir halde bütün gün derste önüne bakarak otururdu.
Okul çıkışı hemen berbere gider, öğretmenin dibinden kestiği tutam yüzünden, saçlarını o kadar kısa kestirmek zorunda kalırdı ki, utancından yerin dibine girerdi.
Oysa güzel, yakışıklı görünmek isterlerdi, hoşlandıkları kızlar vardı.
Hele saçlarına çok düşkün olurlardı.
O zamanlar bunun genç erkek çocukları nasıl etkileyeceği hiç düşünülmezdi.
Disiplin ruh sağlığından daha önemliydi.
Okula uzun saçlı geldi diye böyle onur kırıcı bir muameleye maruz kalmış bir kuşaktan okulu sevmeleri elbette beklenemezdi.
Öğretmenler 70'lerin ikinci yarısında, liselerde de siyasi örgütlenmelerin artması, öğrencilerin "kayıtsız şartsız itaat" kuralına karşı çıkmaları nedeniyle, disiplini uygulamak konusunda yeterince kararlılık gösteremedilerse de, 70'lerin ilk yarısı çok ağır geçti, öğretmenlerin bir kısmı zamanlarını bir harf öğretmekle değil, çocukların kılık kıyafetlerini düzene koymakla geçirdiler.
Editor : YUSUF KAVAK