Yazan ve derleyen EKREM GÜNAYDIN
İzinsiz iktibas edilemez.
Kültürlü, güngörmüş bir kişiliğe sahip babası Yaşar Ekrem Karakaya, 1955’de TPAO Sosyal Tesisinde sinema makinisti olarak işe başlayınca, ailece Çermik’ten Batman’a geldiler.
ÇOCUK YAŞLARDA TABANCAYA MERAK SALDI
Remzi Karakaya, çocukluk yıllarında etkilendiği oyunlardan olsa gerek oyuncak ağaçtan yapılmış tabancalarla oynamayı severdi. Tabancaya olan merakından dolayı arkadaşları ona “Tabanca” lakabını takmış, “Tabanca Remzi” olarak anılmaya başlamıştı. Atatürk İlkokulu ile başlayan eğitim hayatı, Petrol Orta Okulu’ndan mezun olunca sonlanmıştı. Çocukluk ve gençlik yıllarında Atatürk İlkokulu’nun bahçesindeki baraka büfede öğrencilere kırtasiye malzemeleri ve çeşitli yiyecekler, yazlık sinemada ise gazoz satarak aile bütçesine katkı sağlardı. Dış görüntüsü sert olmasına karşın, kalbinde çocuk masumiyeti, şefkat ve merhamet barındıran Tabanca Remzi, 1974 yılında askerden dönmüş, dünyaevine girmişti. Aynı yıl TPAO’da kadrolu güvenlik personeli olarak işe başlamıştı.
TÜRKİYE PETROLLERİ’NİN GÜVENLİĞİNİ SAĞLIYORDU
İlk görevi, site sinemalarının yazlık ve kışlık binalarının güvenliğini sağlamaktı. O yıllar sezonun en yeni filmleri, henüz İstanbul’da vizyona girmeden Batman’da izlenirdi. Haftada iki gün alt yazılı-orijinal iki yabancı film, iki gün de Türk Filmi oynatılırdı. Havuzlar, lokal ve sinemanın yönetimi, gelir kaynağı olarak Petrolspor’a bırakılmış, kartla girilip çıkılabilen yerlerdi. Sıkı disiplini olan yerlerdi. Bir akşam Bölge Müdür Muavini Tuncay Tümay, kartını almadan geldiği için sinemaya alınmamıştı.
O DÖNEMİN SİNEMASI…
O günlerin şartlarında sinemanın arka üst katında bulunan küçük sinema makinesi odasından, öndeki beyaz perdeye yansıtılan ışık demeti, sinemanın renkli sahnesinde izleyicileri her yere getirir, her kılığa girdirir ve istenilen her şeyi düşletirdi. İnsanların hayallerini özgürce yaşadığı bu sinemayı kim sevmezdi ki… Hele bu sinemada bütün bunları yaşamak çok daha keyifliydi ve bedavaydı. Ağlatan sahnelerde birlikte ağlanılır, gülünecek sahnelerde birlikte gülünür, öfke yaratan sahnelerde ise birlikte tepki gösterilirdi. Ramazan Ayında içki içenler yuhalanırdı. Filmin kahramanı hep beraber alkışlanır, film kopunca ya da elektrik kesilince makinist, topluca protesto edilirdi. Yani izleyici, her sahneyi oyuncularla birlikte birebir yaşardı. Özellikle filmin sahnelerinde İstanbul sokak sokak gezilir, arabalarına, otobüslerine, trenlerine, vapurlarına binilir, çam ağaçları ile süslü Çamlıca Tepelerine çıkılır, boğazın bütün ayrıntıları izlenir, Galata Köprüsü’nün altında balık yenir, Süleymaniye, Sultan Ahmet, Ayasofya camilerinde namaz kılınıp, Galata Kulesi’nden Haliç seyredilebilirdi. Sinema seyircisi, İstanbul’u, İstanbul’da yaşayanlardan adeta daha iyi yaşıyordu. Bazen Amerika’ya kadar gidilip kovboy ya da Kızılderili olunurdu. Evet, kim sevmezdi ki böyle bir sinemayı?
SİTEYE HERKES GİREMİYORDU
Ancak bu sinemaya giriş zordu. Birinci öncelik, sitede oturan petrol mühendisleri, eşleri ve çocuklarınındı. Bu elit tabakanın erkekleri sinemaya, özel jeans’ları, kadınları en güzel elbiseleri, çocuklar ise en sevimli elbiseleriyle gelirdi. Bazı petrol işçileri ve aileleri de bu site sinemasından faydalanırdı. Geriye kalan Batman’ın çocuk ve gençleri, bu sinemaya girmek için deveye hendek atlatmak zorundaydı. Site girişindeki güvenliği atlatmak için tel örgülerin altından geçmek veya üstünden atlamak zorundaydılar. Yarasız, beresiz, elbiselerini yırtmadan sinema kapısına ulaşınca da onları güvenlik personelleri karşılardı. Bunlardan biri de emirleri ziyadesiyle ve görevini gerektiği gibi yerine getiren Tabanca Remzi’ydi.
TABANCA REMZİ, MALKOÇOĞLU GÖRÜNÜMLÜYDÜ
Tabanca Remzi, uzun boylu, etine dolgun, pala bıyıklı, esmer tenli, karakaş, kara gözlü, kalıbını dolduran, Malkoçoğlu görünümlü bir adamdı. Giyim tarzı, dönemin mafya adamlarının ve Türk Filmlerindeki kabadayı karakterli jönlerinin giyim tarzları ile birebir aynıydı. Genellikle takım elbise ceketinin altına uzun yakalı gömlekler giyer, gömlek düğmelerini neredeyse göbek deliğine kadar iliklemezdi, pantolon paçaları epey genişti. Diyarbakırlı ve Elazığlıların tercih ettiği sivri burunlu yumurta topuklu kunduraları tercih eder, kunduranın ökçe kısmını bükerdi.
SİTEYE İZİNSİZ GİRENLER, TABANCA REMZİ’Yİ KARŞISINDA BULURDU
Tabanca Remzi, zorlukla sinema kapısına ulaşan, kartsız çocuk ve gençleri, elindeki polis copuyla hizaya getirirdi. Bazen de hışımla, bu sahipsiz sinema seyircisinin arasına dalardı. Çıkan arbedede herkes, coptan nasiplenirdi. Kartlı sinema seyircisi içeri alındıktan sonra, salonda boş yer kalmışsa, güvenlikçilerin yufka yürekliliğinden mi yoksa vicdanlarından mı bilinmez, dışarıda kalan kartsız çocuk ve gençlerle sinema salonu doldurulurdu. Bu alışverişten taraflar hallerinden memnun olsa gerek, kartsız seyirci sinema salonuna ulaşmanın, güvenlik görevlileri ise görevlerini yerine getirmenin mutluluğunu yaşardı.
İŞİNİN HAKKINI VERDİ, MÜDÜR YARDIMCISI OLDU
Filmin sonunda dayaktan nasiplenenler, yedikleri dayağı unutmuş, filmin kritiğini yaparak evlerinin yolunu tutmuş, güvenlik görevlileri ise hiçbir şey olmamışçasına şehir merkezinin yolunu tutarak günlük ihtiyaçlarını tedarik etmeye başlamış olurdu. İşinin hakkını veren Tabanca Remzi görevinde ilerleyerek Beyaz Saray Sosyal Tesisinde güvenlikten Sorumlu Müdür Yardımcılığına yükselmişti. 1994 yılında TPAO’dan emekli oldu.
YAKALANDIĞI HASTALIKTAN KURTULAMADI
2002 yılında, önce kalp krizi ve şeker hastalığı, sonrasında böbrek yetmezliği ve kansere yakalandı. 5 yıl bu hastalıklarla boğuştu, defalarca ameliyat masasına yattı. Kabadayı, deli dolu, bir o kadar şakacı yapısının yanı sıra mert, dürüst ve iyi bir aile babası olan Tabanca Remzi, evli ve üç çocuk babası idi. Tabanca Remzi, 2008 yılının Mayıs ayında 57 yaşındayken Diyarbakır’da vefat etti.
DÖNEMİN TANIKLARI:
Nevin Çiftçi Tuncer “Ekrem bey, kaleminize sağlık. O kadar güzel, o kadar duygulu anlatmışsınız ki inanın o günlere gittim. ilk ve ortaokulda sinema yüzünden Tabanca Remzi copla az kovalamadı bizi. Çok severdik kendisini, nurlar içinde yatsın”
…
Metin Kıdır “Ekrem Bey Tebrikler. Çok akıcı ve o günleri tekrar yaşattınız. Evet, o sinemaya girmek için ben de coplardan nasibimi defalarca aldım. Ama hayatımın en güzel ve anlamlı yıllarıydı. Tabanca Remzi Abi Ruhun şad olsun”
…….
Selami Yücel “Tabanca Remzi’nin dış görünüşü külhan, kalbi de mülayimdi. Rahmetli son zamanlarında Ankara'yı mekan tutmuştu. Bir kaç defa yazıhaneme geldi. Ondan sonra bir kaç sene uğramadı. Vefatından az sene önce olması lazım; Sıhhiyede giderken ince bir ses ‘Selami Bey’ dedi. Baktım ki Rahmetli Remzi. Çok Perişandı. Ameliyat olduğunu, kanserin pençesine düştüğünü söyledi. Tek başına idi. Ben de durumunu fark ederek en kısa zamanda Diyarbakır'a ailesinin yanına dönmesini istemiştim. O da ‘tamam’ demişti. Son görmem o oldu. Mekanı cennet, ruhu şad olsun”
………
Mehmet Nuri Özdamar “Bir gün sinemaya gitmek istedim. Bir türlü içeri almadılar. Ben de mızırdım. Kovaladıkça tekrar içeri girdim. Bu arada Remzi ağabeyimiz, bir tekme savurdu. Ayağındaki sivri burun kundurası ayağından fırladı. Ben de ayakkabıyı alıp kaçtım. 2/3 kilometre kovaladıktan sonra peşimi bıraktı. Tabi bu arada ne kadar kaçak seyirci varsa, sinemaya dalmıştı. Ben de kaçtığımla yetindim. Ayakkabıyı da dereye attım. 1 yıl boyunca siteye bile giremedim. Allah gani gani rahmet eylesin”