HALKIN SESİ

BEDENE NAKŞEDİLEN TARİH; DEQ (DÖVME)

Daha önce bize derlerdi ki “Vücudunun şurasına, burasına dövme yaparsan, üstüne kuma gelmez.” Yani eski söylemler, eski meseleler.

BEDENE NAKŞEDİLEN TARİH; DEQ (DÖVME)
22-06-2024 12:23
22-06-2024 16:42

Ahmet Yavuklu - Antropolog

Dövmeler, insan hayatının hikâyesini anlatır.

Güzelleştirme, aitlik bildirme ve geçiş törenleri gibi farklı anlamlar taşıdığı gibi; iyileştirici güçleri olduğu hatta nazardan koruduğuna inanıldığı için de bedene nakşedilmektedir.

Dövme; beden üzerine işlenen işaret ve desenlere denir.

İnsanlık tarihinde keşfedilmiş en eski iletişim aracı olmakla beraber, antik çağlardan beri insanların dekoratif beden işaretleme olarak kullandıkları bir iletişim sanatıdır.

Türkçede dövme, döğün, gibi kavramlar kullanılırken; Kürtçede dek, dak, deq, daq ve Arapçada ise deg, dege, vesm-veşm gibi sözcükleri ile ifade edilir.

Anadolu’da yaşayan Türkmen, Arap, Kürt ve göçebe yaşayan (Domlar) arasında yaygınlık göstermektedir.

Ülkemizde başta Şanlıurfa olmak üzere, Mardin, Siirt, Diyarbakır, Batman Van, Adana gibi illerde dövme kültürü yaygınlık gösterir.

Şanlıurfa bölgesinde yapılan antropolojik saha araştırmalarına göre, Viranşehir, Siverek, Harran, Akçakale ve Ceylanpınar ilçelerinde özellikle kırk yaş üstü kadın ve erkeklerde yoğun olarak görülür.

Dövme; bazen soyluluğun, kahramanlığın, erdemliliğin, bir soya ait oluşun, kötülüklerden arınmanın, sağlıklı olmanın ve inanca bağlı eylemlerin yerine getirilmesinin ifadesidir.

Kimi insanlar için mutluluğun paylaşılması, sevincin dile getirilmesi, yaşanan acıların dinmesi, insanın tehlikeli düşüncelerden korunması gibi anlamlar taşıyabilir.

Şanlıurfa ili Viranşehir ilçe merkezi ve ilçe merkezine bağlı kırsal alanlarda katılımcı-gözlemci yoluyla yapılan uzun soluklu alan araştırmalarında, bedene nakşedilen figürlerin isimlendirilmesi ve figürlerin anlamlandırılması, araştırmayı önemli bir sonuca bağlamıştır.

Bazı görüşmecilerin bedenlerinde taşıdığı figürler, onların hayat hikâyelerini anlatmıştır. Avcı, şifacı, savaşçı gibi işaretler, beden üzerinde kadim bir iz taşımıştır.

Dövme yapmak her zaman insan doğasının eski bir parçası olmuştur.

Çünkü insanlık tarihi kadar geçmişe giden dövme geleneği, dünya üzerinde birçok kültürün eşliğinde günümüze kadar devam etmiştir.

Viranşehir alan araştırmasında:

Genç yaşlarında bedenine dövme nakşeden bir birey mutlu, özverili ve doyumlu bir hayat yaşadığına inanmış ve kendini kutsanmış hisseder.

Dövme kültürünü bedene nakşedenler, büyük nesillerden kalan kültürel bilginin son taşıyıcılarıdır.

Kültürel miras taşıyıcıları, geçmiş ile günümüz arasındaki uçurumu bedenlerine dövme motifleri ile nakşederek, sonsuza dek kaybolmadan beden ve ruhları üzerinde taşımışlardır.

Bir antropolog olarak öncelikle insanlığın ortak kültürel miras değerini, onların önemli bilgeliklerini belgelemek için keşif gezisine çıktık.

Son taşıyıcılar olduğu için kritik bir zaman dilimi içerisindeyiz.

Alan araştırmaları gösterdi ki; bedeninde dövme bulunduran taşıyıcıların, nakşedilen dövmelerden hangi aileye mensup olduğu ve hangi aşirete bağlı olduğu rahatlıkla yorumlanabiliyor.

Dövme, bedene nakşedilirken ruhun da nakşedildiğine inanılmaktadır.

Bu yüzden dövmenin; yaşam tarzına olan inancın ve bağlılığın hem dini hem sosyal bir ifadesi olduğuna inanılır.

Dövme; kadim zamanların süslü işaretleri, kadim izlerle bedenlere yeni anlamlar yükleyerek günümüze taşınan kendini ifade etme sanatıdır.

Antik dönemlerde yaşayan toplumlarda dövme, bambu kamışlarının uçlarına takılan iğneler ile yapılırken motifler, elin ritimli vuruşlarıyla deri altına işlenir.

Tarihte, kız çocuğu doğuran ve emziren anne sütü, çıra isi ve hayvan ödü karışımından dövme mürekkebi elde edilerek renklendirici olarak kullanılmıştır.

Bu karışım, iğnelerle deri altına işlenir.

Kız çocuğu doğuran annenin sütünün yarayı daha çabuk iyileştirdiği, dövmeye parlaklık ve yeşilimtırak bir renk kazandırdığına inanılır.

Aynı inanışa göre; erkek çocuk doğuran annenin sütü, dövme yapılan yerde yara yapar, dövmeye soluk bir renk verir.

Dövmeyi yapacak kişi bütün malzemeleri kullanarak dövme mürekkebini hazırladıktan sonra biraz beklemeye alır. Kıvamına ulaştıktan sonra iğnelerle deriye seri vuruşlar yaparak mürekkebin deriye karışması sağlanır. Dövme yarasının iyileşmesi hem mevsime göre hem dövme motifin büyüklüğüne göre değişir. Saha araştırmasında elde edilen sonuçlara göre; dövme için genellikle Eylül ve Ekim aylarını kapsayan sonbahar mevsimi tercih edilir.

Çünkü yaralar, sonbaharda daha hızlı iyileşir.

Sonbaharda dövme yaptıranlar, mevsimin bereketli geçmesi, bütün dileklerinin kabul edilmesi ve hastaların şifa bulmasına niyet eder.

Dövme, nesilden nesile aktarılan bir gelenek, yaşayan tarih ve yaşayan beden izleri olarak kabul edilir.

Dövme, genellikle çocuk yaşlarda yapılır.

Dövme yapılırken; ağaç, çiçek, lale, gül gibi bitki çeşitleri, yılan, şahmeran, kırkayak, yarasa, kuş, koç, ceylan, akrep, tilki gibi hayvan figürleri, üçgen, dörtgenler, daireler, yarım ay, bilezik, tek nokta gibi semboller, güneş, ay, yıldız hilal gibi doğa motifleri daha yoğun tercih edilmektedir.

Dövmeler genellikle yüz, el üstü, avuç içi, kollar, boyun, dudak, alın, çene ve ayak parmaklarında nakşedilir.

Bir antropolog olarak; Viranşehir’de dövme kültürünün takibini yaparak burada yaşayan son temsilcilerinin hikâyelerini yazdım.

Çünkü bu gelenek ve mozaik, bizim değerli zenginliğimizdir.

Bu zenginliği tanıtmak ve yaşatmak gerektiğine inanıyoruz.

Dövme kültürü, yazılı dilden çok daha eskidir.

Tarih öncesi dönemden beri insanlığın ortak kültürel miras değerlerindendir.

Bedene nakşedilen sembolik işaretler, bir kültürel kimliğe dönüşmüştür.

Kültürel zenginliğimizin yaşatılması ve yeni nesillere aktırılması amacıyla Kadim İzler Bedene Nakşedilen Tarih: Dak (Dövme) projesini desteklemeye devam edeceğiz.

Saha çalışmasında yapılan bazı görüşmelerin kaydı:

- Dövme, iğne ve koyun ödüyle yapılır. Biz çocuktuk. Annemiz ve babamız yaptırmıştı, Arapların arasındaydık. Araplar bize yapmış. Biz büyüdükten sonra aşiretlerimiz dövmenin yasak olduğunu söyledi ama bu geleneği terk etmedik.

- Biz bu şekilde miydik evladım… Ömrümüz gitti. Ömrümüz gitti. Yaşlandık evladım. Dövme yapar, süslenirdik. Boynumuza bile yapardık. Bu şekilde değildi ki… Yaşlandık artık… Genç kızlardık.

- Dövmemi kendi ellerimle yaptım. İki oğlanım vardı. Baharda yeşil otu ezdim ezdim, ezdim ve kendi vücuduma dövme yaptım.  Kadın sütü alıp karıştırdım ve iğneyle ayağıma yaptım.

- Dövmelerim, koyun ödüyle yapıldı. Araplar bana yaptı. Bir dövmemi ise kendi elimle yaptım. Yeşil ot topladım ve onu sıkarak yaptım.

- Sacın isi ve koyun ödünü katı bir yoğurt gibi yapacaksın. Daha sonra nakşedeceksin, iğneleyeceksin. İğnelerin battığı yerde kanın mürekkebe karışır, mavi renk alır.

Daha önce bize derlerdi ki “Vücudunun şurasına, burasına dövme yaparsan, üstüne kuma gelmez.” Yani eski söylemler, eski meseleler…

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SOSYAL MEDYA