Tek başına kahve içebilirsin ya da yemek yiyebilirsin.
Sinemaya gidebilirsin ya da tiyatroya.
Etrafınıza bir bakın kendiyle kalmaktan korkan çok insan var.
Hayat yanımızda bulunan hiçbir şeyin garantisini vermiyor.
Peki neden hala hayatımızın merkezinde başka yaşamları sığdırırız?
Ama eninde sonunda kendimizle kalmakla yüzleşiriz.
Özellikle de başarısız olduğumuz anlarda. Yoktur kimse.
Yalnız başına da yürüyebilirsin her yolu.
Hatta kendinle güreşebilirsin de.
Nasıl olur diyenlere Sultan Hint filmini öneririm.
Tek başına yani kendinle kavga bile edebilirsin.
Ama insan en çok kendi kavgasında yenilir.
Çünkü insan en çok kendine umut vat eder, en çok kendine söz verir ve en çok da kendini aldatır. Arkasını düşünmeden yapar çoğu zaman.
Anlayacağınız insan kendinden çektiğini kimseden çekmez ve kimsede çektiremez. İnsan kendinden ne kadar uzağa gidebilir ki?
Tek ve başarılı insanları her zaman takdir ettim.
Çünkü böyle insanların mutlaka bir defa bile olsa en dibe vurmuşluğu olmuştur. Ve tek başına direnip ayağa kalkmanın bir yolunu bulmuştur çoğu.
Ben buna kendi kavgasında kazananlar diyorum. Ama mutlaka en az bir defa yenilmek şartıyla.
“İnsanın en büyük hatalarından biri de, doğru zamanı yanlış kişilerle doldurmaktır”
Bu tek başına kalmak için güçlü bir sebeptir.
İnsan tercihlerinin sonucunu taşır iyi ya da kötü. Önemli olan o sonucu sonuna kadar sırtında bir yük olarak değil kaburganın içinde özgürce taşımaktır.
Albert Einstein’ın hikayesi her zaman beni etkilemiştir.
O doğru zamandaydı ama yanlış yerdeydi. Tabi başarısında annesinin büyük payı olduğunu unutmamak lazım.
Belki de annesine mektup yazan öğretmenin bile ufakta olsa bir payı vardır. Kim bilir onun hayal gücünü sınırlandırıyordur aldığı eğitim.
Einstein sıra dışı bir dâhiydi ve ne olursa olsun hayal kurmayı öğretti bizlere.
Beethoven’de kendi dünyasında tek başınaydı.
Ağzına kalem koyup müziğin titreşiminden beste yaptı.
Çünkü duymuyordu.
İster başarılı ol ister başarısız mutlaka olumsuz konuşan olacaktır.
Belki de onun için bir avantajdı.
Yapılan hiçbir yorumdan etkilenmiyordu çünkü kendi dünyasında bir tek onun ritmiyle dans ediliyordu. Sağır bir müzisyen bütün dünyaya olmasa da bana vazgeçmemeyi öğretti.
Başarı deyince hep hatırladığım bir isim Soichiro Honda, Honda’nın kurucusu.
Yangın, deprem, savaş ve feci bir kaza geçirmiş bir adamın başarısı hiç de küçük görülmemeli. Alışılmışın dışına çıkan düşüncelerini es geçmeden olmaz tabi.
Günümüz girişimcilerin kesinlikle örnek almaları gereken biri Honda.
Savaşın ortasında çelik bulacak imkânı olmadığı için boş yakıt depolarını toplayan bir adamdı o. Kötü durumlardan fırsatlar doğurması ve onun görme yeteneği muazzam bir direniş.
Ve Steve Jobs’ı duymayanınız yoktur. 33 yıl boyunca her sabah aynada kendine bakarak söylediği sözde beni çok etkilemiş olacak ki hep aklımda, onu da buraya bırakıyorum;
“Her günü hayatının son günü gibi yaşarsan, bir gün kesinlikle haklı çıkarsın”
Doğru, insan kendinden çektiğini kimseden çekmez. Ama şöyle bir gerçek var ki.
Kalbinle yapabileceğine inandığın her yolda er ya da geç kazanırsın.
Başarınıza değecek hatalar yapın.
Eğer kendinize inanırsanız doğru yer size gelecektir.
Ben buna tüm kalbimle inanıyorum. Sizde inanın.
Şimdi izninizle doğru zamanda doğru bir şey yapmak istiyorum.
Ufak bir şiir yazıp gün batımını seyredeceğim…
Gözlerim kızıl renk bulutları taşıdığından / Sessizliğe bürünür şehrin ışıkları. / Ve tek kişilik tablolar / En uzun soluklu renkleri barındırır içinde.