6 yıla yüzlerce söyleşi sığdırmış olmama rağmen, hayatımın en zor söyleşisi ile karşınızdayım.
Zira bu defa annemi konuk aldım sayfama.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bir kadının ağzından şiddeti, savaşı, barışı, siyaseti ve yasaları konuşalım istedim.
Bunun için de en doğru adresi, yani annemi seçtim.
Tabi gazetemizin yöneticileri ve yazarlarıyla birlikte vardık bu karara.
Annemi ikna ettikten sonra kalem ve kâğıdımı alarak gayet profesyonel ve ciddi bir şekilde evimin kapılarını çaldım ve kapıda sekreter olarak rol alan erkek kardeşim Cundullah’a annemle röportaj yapmak istediğimi söyledi.
Kardeşim, annemle yaptığı kısa görüşmeden sonra oturma odasına davet etti beni.
Sorularım hazırdı zaten.
“Kadına şiddet neden artıyor”
“8 Mart sizin için ne anlam ifade ediyor”
“Çözüm süreci ve silah bırakma kararı...”
Anlayacağınız sorularım da sorunlarımız kadar derindi...
Annem, cevaplar üzerinde geniiiş geniiiş düşünerek yanıtladı her birini.
Ve sonuç...
8 Mart’a özel gayet anlamlı bir söyleşi çıktı ortaya.
Öncelikle o kadar işlerinin arasında söyleşimize zaman ayırdığı için anneme teşekkür ediyorum.
Türkiye’de, Ortadoğu’da, Avrupa’da ve dünyanın neresinde olursa olsun, rengi, dili, dini ve ırkı ne olursa olsun bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum...
FATMA TÜRKAN KİMDİR?
1 Nisan 1971 yılında 11 nüfuslu bir ailenin 5. çocuğu olarak doğdum. Adana’da doğmuş olmama rağmen aslen Hasankeyf’e bağlı Yolüstü Köyündenim. Babam 1968’lerde yoksulluktan Adana’ya göç etmiş. Orda Sabancıya ait SASA’da çalışmaya başlamış. Emekli olana kadar orada çalıştı. İlk, orta ve liseyi Adana’da okudum. Liseden sonra 1988 yılında görücü usulü ile evlendim. 2002’de kocamın işi ve biraz da memleket özlemi ile Batman’a geldik. 6 çocuk annesiyim. Kendimi hem ev hanımı, hem iş kadını hem de siyaset kadını olarak görüyorum.
TÜRKAN: BİR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR? NELER YAPIYORSUNUZ KISACA ANLATIR MISINIZ?
TÜRKAN: Her sabah 08.00–08.30 gibi uyanıyorum. Önce kahvaltı hazırlıyorum, ailece kahvaltı yapıyoruz. Sonra evimi topluyorum. Çocuklarımı okula gönderiyorum. O sırada kocam, evin aşağısında açtığımız markette duruyor. Ev işimi bitirdikten sonra yardım etmek için onun yanına gidiyorum. Mahalledeki kadınlar gün içinde mutlaka yanıma uğrar. Günün gelişmelerini, siyaseti, gündemi konuşup görüş alışverişinde bulunuyoruz. Gündemden kopuk durmuyoruz. Akşam saatlerine doğru tekrar eve çıkıyorum, yemek hazırlıyorum. Çocuklarım işten ve okuldan gelir, birlikte yemek yeriz. Sonra kızımın eve getirdiği Sonsöz Gazetesini okuyorum, yerel gündemi de bu şekilde takip ediyorum.
TÜRKAN: 8 MART SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR?
TÜRKAN: Esasında ben 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne buruk bakıyorum. Çünkü kadın hak ve özgürlüklerinin 365 günden sadece 1 güne sığdırılması üzücü bir durumdur. Kadınların hakları sağlanmış olsaydı, biz her yıl büyük umutlarla bu günü beklemezdik. Kadınlar, zaten yeterince çile çekiyor, omuzlarındaki yükün ağırlığı altında eziliyorlar. Bu yükler kadının omuzlarına yüklendiği halde hem kanunlarda hem de yönetimlerde kadınların hakları kısıtlanıyor, yok sayılıyor. Kadınların hala hak ettikleri yerlere gelememiş olması, yönetenlerin ve yasaların kusurudur, eksiğidir. 8 Mart ise, kadınların bu haksızlıklara “dur” dediği gündür. Ne yazık ki bu yıl da 8 Mart buruk geçti. Çünkü 3 evladımız Kobanê’de şehit düştü, cenazeleri Batman’a getirildi. Buna neden olanları lanetliyorum. 8 Mart’ın barış ve adaletli günlere vesile olmasını temenni ediyorum. Hem Türkiye’de, hem de bütün dünyada ezilen kadınların 8 Mart’ını kutluyorum.
TÜRKAN: KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN GÜN GEÇTİKÇE ARTMASINI NEYE BAĞLIYORSUNUZ?
TÜRKAN: Artan şiddeti maalesef kadının sessizliğine bağlıyorum. Kadınlar “ayıptır, susayım” söylemlerini bir kenara bırakmalı, bu şiddeti ve baskıyı her alanda konuşmalıdır, buna artık “dur” diyebilmelidir. Kadınların yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Yeter ki bu gücün farkında olalım. Ama kadınlar kendine güvenmediği için susmayı seçiyor. Bu yüzden kadınların örgütlü olamayışı bu şiddeti arttırıyor. Ayrıca yasalar da çok yetersiz. Kanunlar, kadının özgürlüğünü, haklarını hesaba katmıyor. Bu yüzden her gün sokaklarda kadınların öldürülüşünü, parçalanışını izliyoruz. Kadınlar bu yasalarla da baş edebilirler. Yeter ki el ele versinler, örgütlü bir şekilde hareket etsinler. O zaman yasalar da ya düzelecek, ya düzelecek.
TÜRKAN: BU ŞİDDETİN SON BULMASI İÇİN NE YAPILMALI?
TÜRKAN: Bu soru, devlete ve hükümete sorulacak bir sorudur. Çünkü çözüm bellidir. Devlet bu konuda harekete geçmelidir.
TÜRKAN: ÇÖZÜM SÜRECİ VE SİLAH BIRAKMA KARARINI DEĞERLENDİRİR MİSİNİZ?
TÜRKAN: Biz kadınlara göre çözüm süreci ve silahların bırakılması kararı, geç bile kalınmış bir süreçtir. 30 yıl önce evlatlarımız ölmeden evvel bu süreç hızlı bir şekilde yürütülüp barışçıl bir şekilde sonlandırılmalıydı. Çözüm sürecini ve silahların bırakılması kararını sonuna kadar destekliyorum. Kürtlerin talepleri, yerine getirilemeyecek talepler değildir. Biz kadınlar, bu sürecin artık bir sonuca varmasını ve barışa doğru yol almasını istiyoruz. Yıllardır olduğu gibi, önce umut verip sonra süreci siyasi ranta kurban etmesinler. Biz Kürtler de kimliğimizle, kültürümüzle, dilimizle yaşamak istiyoruz. Çocuklarımızı kendi kimlik ve dilleriyle büyütmek istiyoruz. Çünkü bunlar en doğal haklarımızdır. Bizler bu süreci desteklerken bu ülkenin bölünmesini istemiyoruz. Sadece bu ülkede yaşayan Türkler gibi haklara sahip olmak, adil ve eşit bir şekilde yaşamak istiyoruz. Bu yüzden barış süreci bir an önce çözüme kavuşturulsun, bu gözyaşı ve akan kan dursun. Ne asker ne gerilla cenazesi karşılamak istemiyoruz.
TÜRKAN: ZAMANINDA HEM SURİYE’DE YAŞANAN SAVAŞTAN DOLAYI, HEM DE ŞIRNAK’IN ROBOSKİ İLÇESİNDE ÖLEN 34 KÜRT İÇİN ROBOSKİ VE KOBANÊ’YE GİTTİNİZ. İZLENİMLERİNİZİ ANLATIR MISINIZ?
TÜRKAN: Orada gözyaşı, yıpranmış hayatlar, ellerinden alınmış hayatlar gördüm. Kırılmış kalpler, ağlayan anneler ve babalar gördüm. Perişanlık ve yoksulluk yaşanıyordu. Dünyaları üzerlerine yıkılmış olduğu halde barışı umut eden insanlar gördüm. Bu manzaranın sona ermesi için Türkler ve Kürtler elini taşın altına koymalıdır. Bu sorumluluk, hepimizin sorumluluğudur.
TÜRKAN: BATMAN’DAKİ KADINLARIN ÖRGÜTLÜLÜĞÜNÜ YETERLİ BULUYOR MUSUNUZ? ÖRGÜTLÜLÜĞÜ ARTTIRMAK İÇİN NE YAPILABİLİR?
TÜRKAN: Keşke yeterlidir diyebilseydim. Yeterli olsaydı zaten bu gözyaşına ve şiddete dur demiş olurduk. Batman kadınları örgütlendiği zaman Batman’da hiçbir kadın haksızlığa uğramaz, bu örgütlülük bütün coğrafyaya örnek olurdu. Kobanê’de, Şengal’de kadınlar yok edilmezdi. Özgecan öldürülmezdi, her gün bir kadının öldürüldüğünü duymazdık Örgütlü olmak için kadınlar daha cesur adımlar atmalı, gerekirse siyasete atılmalı, iş hayatına atılmalı, erkeğin baskısı altından çıkmalıdır. Örgütlülüğü arttırmak için örtülüdür açıktır, Türk’tür, Kürt’tür veya Arap’tır demeden bütün kadınlar el ele verebilmeliyiz. Başlarına gelen olayları, yaşadıkları baskıları “ayıptır” demeden, korkmadan, cesur bir şekilde kadın arkadaşlarına anlatmalı, birlikte hareket ederek bu sorunların üstesinden gelinmelidir. Kadına yönelik şiddet, örgütlülükle son bulur. Kadınlara bu konuda çağrım var. Gelin el ele verip bu şiddete dur diyelim.
TÜRKAN: TÜRK KADINLARINA NE SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?
TÜRKAN: Ey Türk anneleri...
Gözyaşının rengi olmaz. Gelin el ele verelim. Bizim çocuklarımız sizin, sizin çocuklarınız ise bizim çocuklarımızdır. Bu ülke hepimize yeter. Biz sizin acılarınızı anlıyoruz ve ortak olmaya hazırız. Siz de bizim acılarımıza ortak olun ki çocuklarımıza güzel ve huzurlu bir ülkeyi miras bırakalım. El ele vererek aramızda akan kanı durduralım...
TÜRKAN: SON OLARAK NE SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?
TÜRKAN: Evime konuk olduğun için teşekkür ediyorum :) Biz kadınların sesini bu 8 Martta hatırlayıp duyurduğunuz için teşekkür ediyoruz. Sloganımız zaten bellidir, Jin Jiyan Azadi…
Editor : YUSUF KAVAK