O okyanusa bir gün ulaşılmalı.
Ölümü çok gördük yaşadık, şahitlik ettik, dinledik, okuduk.
Kitaplardan, dergilerden ve gazetelerin yanı sıra televizyonlardan da gördük ama yine de fark etmedik gerçeğini. Ta ki kıyımıza, denizimizin kıyısına gelene dek.
Deniz’in göçmen bir çocuğu kusana dek, fark etmedik ölümü. Ve o görsel hatırıma düştükçe, göğsüme ağı gibi devasa bir ağırlık çöküverir.
O anın bende sayısız anlamı vardır. Ama o bile bizi hisli ve vicdanlı etmedi.
Belli bir radde' den sonra hissiz olup, yalın bir edayla kala kaldık.
Düşüncelerimizin arkasında kocaman okyanuslar var ama anlatmaktan korkar olduk.
Tıpkı Deniz’in kıyısına vurulan çocuğa tepkisiz kalındığı gibi.
Bazen çaresizce o okyanusun içine taşlar atarız ama beklenmedik bir el bizi enseler. Düşüncemizin ardında ki sese o kadar muhtaç olduk ki, özgür düşüncemiz raflarda o kadar tozlandı ki, zamanla artık düşünce okyanusuna dalmaya dâhi korkar olduk.
Faşizmin ve kapitalizmin yarattığı tüketim odaklı hayat, giderek sorgulama yetimizi de çürütmüş oldu. Tâbii buna bireyin derin ve çıkılmaz yalnızlığı da eklenince, hesap sorma gücümüz yerini büyük çöküşe bırakıyor.
Artık çoğu insan umudunu kesmiştir bazı şeylerden.
Kaybolmuşlar, yok olmuşlar.
Artık çoğu insan bazı şeylerden kaplumbağa gibi küsüp, içine kapanmıştır.
Öksürmek bile gürültüden suça mahal verince, su içmeyi de sessiz guluksuz içmeye başladık.
Oysa ses çıkarmadan yaşamayı onlar bile kabul etmediler. Susmak tan kaskatı kesildik.
Tarifi çok kolay.
Kıyıya vurulana sessiz kalınıp ve geçinemeyene sağır kesilince, deli olunur.
Tarifi budur “delirmek”
Yaşam belirtimiz bundan sonra susarak delirmek olacaktır. Yanında ve yakinen olmayan bir acı, ölüm, eksiklik, fakirlik ve gurabalık derin anlamlar barındırmaz. Her zaman sınırlı ve bir kaç dakikalık üzüntü vericidir.
Bazen günlük bazense dakikalık sürüyor.
Bundan mütevellit acılar, yaşanmışlıklar ve yoksulluklar tek bir avuca sıkışınca, umut her daim diri kalır.
Delirmek berhava edilir.
Delirmek, yerini bir annenin şefkatle dolu yüreğine bırakır.
Kocaman bir sofraya ve büyük emekler sarf eden Baba’nın alın terine yenik düşer, delirmek. Dünya’nın tüm bu kekre cılkıları, insanın susup deli oluşundan gelmektedir.
Kıyıya vurulan çocuktan sonra ölüm doğal sayıldı.
Ölüm evrensel ve acı sayıldı. Ama sessizliğini de sürdürmeyi ihmal ettirmedi.
Dişlerimizi söken yaşıyor, biz ölüyoruz.
Nasihat edenlerimiz ölüyor, hasretleri yaşıyor.
Kırbaçlayanlar yaşıyor, anneler elzem azaplar çekiyor.
Çocuklar ölüyor.
Yaban otları yaşıyor.
Kökenlere küfredenler yaşıyor.
Kökeninden edilenler ölüyor.
Göğü kanatan yaşıyor.
Göğe bakıp ta yüzü gülen ölüyor.
Toza, çamura bulanmış yaşıyor.
Ekmek bulamayan ölüyor.
Teraziyi inciten gül dağıtıyor.
Terazisi kırılan, kan ağlıyor.
Geçmiş ölüyor, gelecek ölüyor ve her birimiz ayakta ölüyoruz ama hala yaslanıp duruyoruz o yaş taşa.
Editor : Seyithan Çetin