Ay ışığı altında zihnimi dinlendirmek isterdim.
Ama olmuyor sabah gözümü açınca da aynı, gece karanlığında da aynı düşünceleri üstümde taşıyorum. Size de oluyor biliyorum.
Sabah bin bir sevinçle uyanıyorum.
Yeni gün, yeni umutlar doğuruyor. Ama haberlere dünyada yaşananlara bakınca yaşama isteği kayboluyor.
Telefonu ya da TV’yi kapatınca dünyada yaşananlar unutulunca bir yaşama isteği doğuyor. Ruhum iki defa dünyayı turlamak istiyor. Ama kendi dünyamın dışını görünce pencereden dışarı bakasım yok.
Her sabah aynı ikilemle uyanıyoruz.
Dünyaya mı bakmalıyız yoksa kendimize mi?
Dünya, bilim kurgu filmlerini artık aratmıyor.
Yangın, deprem, sel, salgın, şiddet, göç daha bir sürü şey...
Şimdi biz neyi konuşmalıyız?
Her sabah uyanınca içimizde olan umutları hayalleri mi yoksa enkaz haline gelmiş dünyayı mı?
İşte her gün yaşadığımız ikilem bu.
İnsanı mı konuşalım dünyayı mı?
Ben insanı konuşmaktan yanayım.
Umuttan, sevinçten, huzurdan, iyilikten, iyi olmaktan yanayım.
Ne yazık ki artık dünyada bunları göremiyorum. Ama bunu kendimde insanlarda görebilirim belki.
Dünyayı değiştiremeyiz demiyorum.
Bilhassa dünyayı insanlar aracılığıyla değiştirebiliriz.
İnsan değişirse dünyada değişir. Buna inanıyorum.
Evet pencereden dışarı bakmak istemiyoruz artık ama bu demek değildir perdeyi çekip keyif kahvesi yudumlayarak hayallerle baş başa kalacağız. Bu zaten çok ütopik olur.
Bunu kimse de başaramaz.
Bir taraf yanarken hemen yanına fidan dikmekte akıl ve vicdan felcine uğratır.
Değişmek bu değildir.
Örneğin depremin varlığını enkazları kaldırana kadar kabul ederiz.
Binaların sağlamlığını depremlerle ölçeriz.
Sorgulamalarımızı hep enkazlar içinde yaparız.
Biz sorgulamakta ve bir şeyler yapmakta hep geç kalırız. Artık elimizdeki bardağın suyu çoktan taştı.
Bardak da çatladı. O su da içilmez artık.
Diyeceğim o ki değişime geç kalmayalım bari.
Bir kısa hikâye bırakıyorum…
Bir baba, haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında dinlenmek için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yaparak evde oturacağını düşündü.
Tam bunları hayal ederken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti, bu hafta sonu onu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu.
Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası ilişti gözüne.
Önce haritayı küçük parçalara ayırdı ve oğluna “eğer bu haritayı düzeltebilirsen, seni sinemaya götüreceğim” dedi.
Sonra düşündü “oh be kurtuldum, en ala coğrafya profesörü gelse bunu akşama kadar düzeltemez”
Aradan on dakika geçmeden oğlu babasının yanına koşarak geldi ve haritayı düzelttiğini söyledi. Adam ilk önce inanamadı ve görmek istedi.
Gördüğünde hayretler içindeydi ve bunu nasıl başardığını sordu.
Çocuk şöyle yanıt verdi: “bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı, insanı düzelttiğimde, dünya kendiliğinden düzelmişti”