Manisa'nın Akhisar İlçesi'nde, zeytinlik içindeki bir barakada bir kadına ait olduğu belirlenen yakılmış cesedin şu ana kadar kimliği belirlenemedi.
İzmit İlçesi’nde, bir ay önce tarlada cesedi bulunan Nuran Dutlu'nun öldürülmesiyle ilgili adliyeye sevk edilen 5 şüpheliden 1'i tutuklandı.
İstanbul Sancaktepe’de Ali Murat Kazankaya, kendisinden boşanmak isteyen eşi Sibel Kazankaya’yı silahla öldürdükten sonra birkaç sokak ötede, aracının içinde aynı silahla intihar etti.
Adana’da 2 ay önce kocasının 2′inci kattan atıp yaralanması nedeniyle koruma isteyen 34 yaşındaki Dilek Balsak, bu isteğini eşinin tehdidi ile iptal ettirmesinin ardından eşi tarafından öldürüldü.
Son yıllarda ne yazık ki bu tür haberleri sıkça duyduk, okuduk. Üzülerek belirtmeliyim ki bunun gibi sayısız haber var. Bu suçları işleyenlerin ceza evine atılması da çözüm olmuyor ne yazık ki, bunu artan kadın cinayetlerinden anlayabiliyoruz.
Düzelen bir durum yok. Dolayısıyla toplumda son zamanlarda neden kadına yönelik şiddet, taciz ve cinayetler arttı, insanlarda, özellikle erkeklerde bu tahammülsüzlük neden böyle sıçradı? Öncelikle bunu sorgulamak gerekir. Ondan sonra sorun nasıl çözülebilir; bunun yolları aranmalı. Kadın “Artık ben varım, ben de bir bireyim, benim de haklarım var!” dediği için mi bu cinayetler arttı? Yoksa uygulanan politikalardan mı? Bunlar ivedilikle Meclise taşınmalı. Aksi takdirde bu toplumsal yara, ülkemizde büyük ve aşılamaz sonuçlar doğuracaktır. Bu sorunu aşmak için tüm ülke seferber olmalı.
Geçtiğimiz günlerde insanlığa yakışmayacak bir şekilde hayatına son verilen Özgecan Aslan cinayetinin devamında, art arda benzer başka cinayetlerin de gelmesi üzerine, biz de bu haftaki “Halkın Sesi” sayfamıza bu konuyu taşıdık. Kadına şiddetle nasıl mücadele edilebilir, neler yapılabilir? Bu soruları farklı kadın ve kadın derneklerine sorduk. Bakalım onlar neler söylemiş.
MEVLÜDE BİLİCİ (AK PARTİ KADIN KOLLARI BAŞKANI)
Muhalefetin kadına yönelik şiddetin, AK Parti döneminde arttığını söylemesi doğru değildir. Ne yazık ki şiddet, toplumumuzun her kesiminin sorunudur; ancak dört duvar arasında en çok kadınlar, çocuklar şiddetin mağduru olmaktadır.
Şiddetin kadınıyla, çocuğuyla, yaşlısıyla tüm bireyler için hayatımızdan çıkması için ahlaki değerlerimize sarılmalıyız. Herkesin kendi vicdanı, hem cenneti hem cehennemidir.
Okullarda küçük yaşlardan itibaren ahlak ve din dersleri, haklar eğitimi verilmeli. Çocuklar için hoşgörü ve yardımlaşmayı arttıracak müfredatlar hazırlanmalı. Askerlik, cezaevleri gibi yerlerde aile, iletişim ve değerler konusunda, çalışmalar yapılmalı. Kurumlar arasında işbirliği olmalı. Sağlık personeli bir şiddet olayı gördüğünde derhal adli işlemi başlatmalı. Adliyede şiddeti önleyecek; ancak aile birliğine zarar vermeyecek cezalar vermeli. Kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar olaylarında indirim, iyi hal, şartlı tahliye gibi kuralların uygulanmaması gerekir. Polislerin, savcıların ve hakimlerin şiddetle, mücadele ile ilgili özel eğitim alması gerekir.
Medya bu sorun üzerinden reyting derdine düşmüş; evlilik programı altında kadın katillerini canlı yayında alkışlatmaktadır. İnternet sayfalarında ve gazete sayfalarında kadın bedeni bir teşhir ürünü gibi, mal gibi kullanılmaktadır. Medyanın şiddeti neredeyse öven yazıları, görselleri, tüm kanlı ayrıntılarıyla verdiği yayınları sona erdirmesi gerekiyor. Bunun için yayın kurallarının, yeniden düzenlenmesi gerekiyorsa gereken yapılmalı.
NEZAHAT KAPUCİ (KAMER VAKFI BAŞKANI)
Bütün kadınlar şiddet yaşıyor. Bununla birlikte şiddet konusundaki ilk kabul kadınlardan geliyor. Çoğunlukla şiddeti tanımıyor ya da kadın olmanın doğal bir uygulaması olarak algılıyoruz. Bu tespit nedeniyle öncelikle kadınların, şiddetten kurtulmak için çaba harcamalarını sağlamak üzere çalıştık. Yapılan bu çalışmalar sonucunda kadınlar şiddeti saklamamaya, şiddetten kurtulmak için destek almaya başladı. Böylece gizli yaşanan, saklanan şiddet, görünür olmaya başladı. Görünür olan şiddet, hepimizi ürkütse de olumlu bir gelişmedir. Kadınlar korku duvarını aşıp resmi kurumlara yaptıkları başvuruların, onları yeterince koruyacağına güven duydukça destek alma oranı artacak, şiddetin gerçek boyutunu görmemiz mümkün olacaktır. Tabi hak aramaya başlayan kadınların yeni şiddetler yaşaması da ne yazık ki kaçınılmaz görünüyor.
Kadına yönelik şiddet ve cinayetler birer toplumsal sorundur. Dolayısıyla toplumun tüm kesimleri, toplumsal cinsiyet konusunda farkında ve duyarlı olduğu zaman, sorunun çözümü mümkün olacaktır.
Çok kararlı bir siyasi irade olmadığı zaman, zihniyet değişikliği sağlamak oldukça zor. Bu nedenle siyasilere de büyük görev düşüyor.
AYŞE ACAR BAŞARAN (AVUKAT)
Özgecan Aslan olayı, kadına yönelik şiddetin Türkiye’de ne kadar vahim bir noktada olduğunu gözler önüne sermiştir.
Kadına yönelik şiddetin asıl kaynağı cinsiyet ayrımcılığıdır. Zira erkek kendini kadından üstün görüp kadına şiddet uygulamayı kendine mübah saymaktadır. Toplumumuzda kadın, sürekli olarak erkek veya aile üzerinden tanımlanmaktadır. (Anne, bacı, abla, eş vb) Aile içerisinde tanımlanmayan kadın, yok sayılmakta ve toplum içerisinde yer edinememektedir.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için ilk olarak, kadın-erkek eşitsizliğine dair söylemler terk edilmelidir. Bu nedenle devletin acil olarak, kadına yönelik şiddetle müdacele için gerekli adımları atması ve kadın erkek eşitliğinin, hayata geçirilmesini sağlaması gerekmektedir.
Batman’da da kadına yönelik şiddet vakaları vahim noktalardadır. Kadınların şiddet görmeleri durumunda, müracaat edecekleri yerlerin ve sahip oldukları haklar konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Barolar Adli Yardım Büroları vasıtasıyla ücretsiz avukat desteği sunmaktadır. Kadınlar Barolara başvurarak, kendilerine ücretsiz avukat görevlendirilmesini talep edebilirler.
TURGAY GENÇ (HOTEL MÜDÜRÜ)
Kadına şiddet çözülemez bu ülkede. Çünkü teknik alt yapı uygun değil buna. Bunun çözülebilmesi için iki kuşak eğitilerek yetiştirilmeli. Bu da bir 50 yılı alır. Münevver Karabulut’un da çok yakın tarihte, daha kötü bir şekilde canına kıyıldı. Demem o ki Özgecan, ne ilk oldu ne de son olacak! Bunlar hep var olan şeylerdir. Bu ülkede, ailede kadına söz verilmeye başlanırsa, kadının bir birey olduğu kabul edilirse; yani zihniyet değişirse ancak bu sorun çözülebilir.
Kadının evde konuşma hakkının, ifade hakkının olduğunun bilincine vardıracaksınız. Ancak o takdirde, belki bir nebze bu sorun çözülür, düzelir.
Kadın ikinci sınıftır bu ülkede. Kadın ikinci sınıftan kurtulduğu takdirde düzelecektir. Üzgünüm ama bunun düzelmesi de çok zor!
Bireysel haklar ve özgürlükler noktasında, cinsel özgürlükler kısıtlanıyor. Böyle olunca tabular ve toplumsal baskılar, kadını metalaştırıyor. Bu da tecavüz ve taciz suçunu doğuruyor.
Dolayısıyla çocukluktan başlayarak iki nesli eğitmek gerekiyor. Eğitmekten geçiyor yani çözüm.
NURTEN ÜZÜMCÜ (DBP KADIN MECLİSİ ÜYESİ)
Ülkemizde kadına yönelik gerici yaklaşımların, cinsiyet eşitliğini esas almayan tüm karar mekanizmalarında, eril anlayışların hakim olması, son dönemlerde yaşanan kadın cinayetlerinde tekrar görülmüştür.
Şiddet toplumsal bir sorundur. Toplumdaki gerici politikaların ise gitgide toplumu bir kaosa götürdüğünü ne yazık ki görebiliyoruz. Biz kadınlar bu sistematikleşen cinayetleri, eril politikaların sonucu olduğunu belirtip kadın mücadelesi ile bunu, özgürlüklerle taçlandıracağımızı belirtmek isteriz. Bu bağlamda, kadına şiddetle nasıl mücadele edilebilir?
Aileyi korumaya yönelik strateji izlenmektense, kadına yönelik strateji planlarının devreye koyulması ve kadın bakanlığının en acilinden açılması lazım. AKP iktidarı, cinsiyetçi söylemlerden vazgeçmeli. Erken yaşta evliliklerin önüne geçilmesi için politikaların üretilmesi. Kadınlara istihdam ortamlarının yaratılması gerekir. Aileler, çocukları yetiştirirken cinsiyet farkı gözetmeksizin eşit yetiştirmeli. Taciz, tecavüz ve cinayet vakalarında, katillerin indirimlerden yararlanmayarak, ağır cezalara çarpıtılması gerekiyor.
Kız çocukları eğitim ve öğretimde cinsiyetçi yaklaşımlara maruz kalmamalı.
MERYEM SERÇE (ÖĞRENCİ)
Gün geçmiyor ki yeni bir cinayet haberi ile sarsılmayalım. Vurularak, parçalanarak, yakılarak... Öldürmenin bin bir çeşidini gördük maalesef. Bir kesimin canı yandı, acıyı yüreğinde hissetti. Bir kesim de hatayı kadında aradı; kıyafetinde, konuşmasında, nazında cilvesinde, saçında başında, makyajında... Bunları öldürülmeye, tecavüze uğramaya ve hırpalanmaya yeterli bir neden saydılar. Artık toplum olarak bilinçlenmemiz lazım. Bu tür cinayetlerin, önüne geçebilmek için birlik olmamız lazım. Gördüğüm kadarıyla empati kurmaktan çok yoksun kalmışız. Başkasının acısını kendi acımız gibi hissedemiyorsak, bizi insan yapan değerlerin en önemlisini kaybetmişiz demektir. Çocuklarımıza saygı, sevgi ve empati duygularını aşılayarak yetiştirmeliyiz. Ağaç yaş iken eğilir iyi yetiştirilmiş bilinçli bir çocuk parlak bir gelecek demektir.
Bu cinayetlerin önüne geçmek için devlet adamlarımızın da bu tür olaylar üzerinde, durması ve caydırıcı cezalar uygulanması için girişimlerde bulunması lazım.
MERAL TURAN (MAĞAZA MÜDÜRÜ)
Kadın şiddetini doğuran ve kadının özgürlüğünü kısıtlayan temel sebep, kadının cinsel obje olarak görülmesidir. Bunu ortadan kaldırmayı sağlamanın en iyi yolu, bakış açısını değiştirmektir. Dışarıdaki kadın ile evini paylaştığın kadının aynı olduğunu benimsetmek ve giyinişinden ötürü yargı ve cezanın kimseye düşmediğini anlatmaktır.
Ayrıca devlet de artık bu sorunun ciddiyetinin farkına varıp el atmalı. Şiddetle ilgili panel, konferans gibi programlar mı düzenler, ders kitaplarında mı yer verir bu konuya… Reklamlarda, bilboardlarda, kamu spotlarında vs. kadına şiddetin ne kadar kötü bir şey olduğuna yer verilmeli. Bu kamu spotları, reklamlar görsel ve yazılı medyada sıklıkla yayınlanmalı. İvedilikle bu sorun masaya yatırılmalı. Çünkü gidişat gerçekten de çok kötü. Sadece kadın olarak değil, toplum olarak büyük bir tehlike altındayız.
Editor : YUSUF KAVAK