Yazan ve derleyen EKREM GÜNAYDIN
İzinsiz iktibas edilemez.
TP’DE PETROL EMEKÇİSİ OLARAK ÇALIŞIR
Evli ve 10 çocuk babası Hacı Mirza Demir, 1925’te Siirt’e bağlı Beşiri kazasının Tilmiz Köyü’nde dünyaya geldi. Babası o yörenin ağalarından idi. Ağaoğlu olması nedeniyle çocukluğunda çalışmadığını ifade ediyor. Okul okuma imkânı da olmamış, çünkü o dönemde okunacak okul yokmuş. Daha sonra şartlar değişir. İlk mektep diplomasını hariçten alır. Babası vefat ettikten sonra çalışması gerekmiş ve TPAO’da işe girip değişik kademelerde görev yapar. İşyerinde yaşadığı bazı nedenlerden dolayı 1971 yılında işine son verilir. Beş sene açıkta kalan Hacı Mirza, tekrar işine döner, iki sene daha çalıştıktan sonra 1978 yılında re’sen emekliye sevk edilir.
“HALKLAR HAMURLAŞTI, AYIRMAK MÜMKÜN DEĞİL”
Hacı Mirza Demir, 18 Ocak 2013 tarihinde Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından “Birlikte Yaşama Ödülü”ne layık görülmüş. İstanbul’da bürokratların, Vali ve Akademisyenlerin katıldığı programda ödülünü alan Hacı Mirza Demir, o günleri anlatırken “Ödül için platforma giden profesörler, ödül töreninin önemini, duygu ve düşüncelerini kısaca anlatıyorlardı. Ben de kendi kendime düşündüm, ödül alırken acaba duygularımı nasıl izhar edebilirim, bu düşünce ile platforma davet edildim, ödülü teslim alırken bir tahdis-i nimet olarak Risale-i Nur’un himmeti ile âdeta konuşturuldum. Bizi yaratan Rabbimiz ne güzel yaratmış. Yaratan Hâlık insanları birbirini sevsin diye yaratana itaatkâr olsunlar diye yaratmış. Şefkat, merhamet, yardımlaşma, af etme insana yakışır. Kin, adavet, fitne, fesat katliamlar insana yakışmaz. Yaratan o duyguları insana yasak kılmıştır. Biz uzun zamandır beraber yaşamış halklarız. Ben kendi şahsım 6 tane oğlum vardır. 2 tane gelinim Trabzonludur. Bir gelinim Gebzelidir, bir gelinim Safranboluludur. 2 gelinim Arap’tır, ben de Kürdüm. Halklar öyle birbirine karışmış, birleşmiş hamurlaşmış ki bunu birbirinden ayırmak mümkün değil dedim. Salonda yükselen alkış seslerinden anlıyordum ki hitap güzel olmuş” sözlerini kullanıyor.
“KAYMAKAM GENELEV AÇACAĞINI SÖYLEDİ…”
Şu anda bir ayağı Bursa’da, bir ayağı da Batman’da olan Hacı Mirza Demir, Batman’dan “İluh” diye bahsediyor. O dönemlerden hafızasında kalan bir anısını ise “Çocuktuk, El Medina’nın tarihi bize anlatılırdı. İluh Nahiye’ydi, 70–80 haneden oluşuyordu. Nahiye Müdürü aslen Siirtli Ahmet Kayhan’dı. Askere gittiğimde tren Batman’a gelmiyordu, son durak o dönem Sinan Köyüydü. Sinan’da trene binip askere gitmiştim. Dönüşte yani 1948 yılında ise trenle Batman’a gelmiştim. İlk Kaymakam geldiğinde Belediye binası yeni yapılıyordu. Belediyenin bir odası tamamlanmıştı. Tamamlanan bu oda Kaymakama tahsis edildi. Ulu Cami bitişiğinde Haci Mehmedi Direj dedikleri kişinin küçük kerpiç dükkânında Müftülük hizmet veriyordu. Kaymakam bir gün halkı topladı. Umumhane (genelev) açacağız çünkü ilçede randevu evleri var. Toplum rahatsız oluyor. Umumhaneye izin vereceğiz dedi. Herkes sustu. O dönem korku vardı” sözleriyle anlatıyor.
“CESARETİMİ TOPLAYIP KAYMAKAMA TEPKİ GÖSTERDİM”
Konuşmasının devamında “Cesaretimi toplayıp Kaymakam’a dedim ki, bu memleket böyle bir yeri kaldıramaz. Bunu istemiyoruz. Biz dindar bir toplumuz’ dedim. 1960’lı yılların başıydı. Eski müftülük yanında açık kıyafetli kadınları gördüm. Müftü beye ‘ne oluyor’ dedim. Müftü de ‘hayat kadınları Komando Caddesinde ev kiralayıp Batman’a yerleştiler’ dedi. Soluğu Kaymakamın makamında aldım. Tepki gösterdim. Kaymakam bana dönüp ‘beni tehdit mi ediyorsun, madem tepkilisin Siirt Valiliğine başvur’ dedi. Mehmet Uçar, Abdulhata Coşkun ve Mehmet Ali Günaydın ile birlikte halktan imza toplayıp Siirt Valiliğine başvurduk. Ertesi gün Batman’da Cuma namazı çıkışı polisler kolumuzdan tutarak bizleri Emniyet’e götürdü. Cumhuriyet Meydanında bulunan polis karakoluna halk akın edince ifademiz alındıktan sorma bizi salıverdiler. Tabi nezarette emniyet amiri ‘Ağalık, Kürtçülük, Nurculuk ne varsa sende var’ diyerek beni darp etti. İfademizden sonra serbest bırakıldık. Yediğim dayaktan ötürü 12 gün iş göremez raporu aldım. Hemşerilerimle gösterdiğimiz tepkiden ötürü o kadınlar Batman’ı terk etti. Umumhane de açılmadı” ifadelerini kullanıyor.
“BİZİ DÖVE DÖVE TÜRK’ÜM DOĞRUYUM ANDINI OKUTTURDULAR”
O dönemler Siirt’in farklı bölgelerine giderek dini sohbetlere katılıyormuş Hacı Mirza Demir. Türlü baskılarla karşılaştığını söylüyor ve ekliyor “1971’lerdeydi. Bir gece bir kardeşimizin evinde sohbet yapıyorduk. Bulunduğumuz eve polis baskın etti. Evin hanımı, eşimle beraber on iki kişiyi alıp bizi karakola götürdüler. Eşim karakolda polislere ‘Biz misafir olarak bir kardeşimizin evine gitmişiz, orada Allah’tan, Peygamber’den, Kur’andan sohbet etmişsek suç mu işledik?’ dedi. İfadelerinin ardından hanımları serbest bıraktılar. Biz on kişiydik, hepimizi Batman’dan, eller kelepçeli, Siirt Askerî Cezaevine götürdüler, on beş gün burada kaldıktan sonra yine eller kelepçeli, otobüsle Diyarbakır Askerî Cezaevine götürünceye kadar dayak eşliğinde ‘Türküm, Doğruyum’ andını bize okutturdular. Cezaevine girmeden önce üstümüzü aradılar, cebimizde misvak, cevşen ve tespih vardı. Sanki suç aletiymiş gibi onları da bizden aldılar. Otuz gün de Diyarbakır Cezaevinde tutuklu kaldıktan sonra bizi bıraktılar. Yani 45 gün mahkûmiyetten sonra ancak evimize dönebildik”
“ASKERE GİTTİĞİMDE TÜRKÇE BİLMİYORDUM”
Askerlik yıllarında hiç Türkçe bilmediğini söyleyen Demir “Ben askere gittiğimde bir kelime bile Türkçe bilmiyordum. Hatta bir gün çavuş beni çağırdı, ‘git hamama bak su ısınmış mı ısınmamış mı?’ Hamamı biliyordum. Kürtçede de hamam, hamam olarak geçiyor. Yalnız ‘su ısınmış mı, su ısınmamış mı?’ ne demekti bilmiyordum. Bu sebeple yolda ‘su ısınmış mı ısınmamış mı?’ unutmamak için tekrar ede ede hamama kadar gittim. Hamamcıya dedim ki ‘Su ısınmış mı su ısınmamış mı?’ O da ‘su ısınmış’ dedi. Komutana gittim, ‘Komutanım su ısınmış’ dedim. Türkçeyi askerde yavaş yavaş öğrenmeye başladım” diyor.
“AKLI BAŞINDA HERKES, BARIŞ İSTEMELİ”
Hacı Mirza Demir, bölgede kanaat önderi olarak görülmüş, şahıslar ya da aileler arasındaki husumetlerde arabulucu olmuş, daima barıştırmayı, uzlaştırmayı ve sorunların çözümünü esas almış. Hayatta hiçbir şeyin ibadetten ve barıştan daha önemli olmadığını savunan Hacı Mirza Demir “İnsan bu dünyaya ancak Allah’a ibadet için gönderilmiştir. Aklı başında bir insanın daima hayır işler yapması, şefkatli olması, merhametli olması lazımdır. Barış istemesi lazımdır. Dünyevi çıkarlar nereye kadar gider. Mezardan öteye gidebilir mi? Nitekim görüyoruz her türlü imkâna sahip insanlar zamanı gelince her şeyi bırakıp bu dünyadan göçüp gidiyorlar. Bu kadar kısa bir dünya için bu kadar kötülük yapmak… Değer mi?” ifadelerini kullanıyor.
Not: Nostalji köşemizi hazırlayan Eğitimci Ekrem Günaydın’a teşekkür ediyoruz.
https://www.facebook.com/ekrem.gunaydin?ref=ts&fref=ts
Editor : YUSUF KAVAK