Cumhuriyet kazanımlarından bir varlığımızdır. Son 15-20 yıla kadar siyasetin pek fazla giremediği, sahip olduğu teknik kadrolar sayesinde dik durmayı başarabilmiş bir milli şirkettir.
1954 yılında Batman’da kurulmuş, daha sonra Trakya ve Adıyaman Bölgelerine uzanmış, genel merkezi Ankara’da olan Türkiye Petrolleri, sahip olduğu önemli mühendis kadrosuyla ve bölgesel kapsamdaki diğer personelleriyle her daim göz dolduran bir kurum olmuştur. Ancak, personelini, oldum olası koruyup kollamayan bir tavır sergilemiştir. Öyle olmasına rağmen o çalışan personeller Türkiye Petrolleri ruhuyla çalışmış, milli heyecana kapılmış, kurumuna hep sahip çıkmıştır. Sadece geçmiş zaman dilimlerinde, petrol üretimi arttıkça personelin takdir edildiği durumlar olduğu söylenebilir.
Gel zaman git zaman siyasetin fazlaca girdiği kurumda en önemli politika makam mevki kapmaca, işe göre adam değil adama göre istihdam yaratma olmuştur. Hal böyle olunca Cumhuriyet kazanımı olan birçok kurum gibi TPAO da bir noktada tıkanmış, hantal bir kurum durumuna dönüşmüştür. Petrol, Jeofizik ve Jeoloji mühendislerinin oluşturduğu yer bilimci kadrolar, makine, kimya, inşaat gibi diğer mühendislikler ve yüksek lisanslı bazı meslek gruplarının istihdam edildiği kurumda, 2005-2010 yılları arasında, yurt dışına burslu gönderilip Türkiye’ye döndükten sonra kurumlara doğrudan yerleştirilen ve petrol sektörüyle çok da alakalı olmayan mesleklerden çok sayıda personel de bulunmaktadır son yıllar itibariyle. İşçi statüsünde çalışanlar kapsam içi, yüksek öğrenimli personel kapsam dışı diye nitelendirilir. Toplamda 5 bin civarı çalışan mevcuttur.
Kurumun yer bilimcileri son derece vefakâr, cefakâr, vatansever, işini her şeyin önüne koyan bir anlayışla yıllarca çalıştılar. Petrol sahalarında, kuyularında, kulelerde, kamplarda, terörün olduğu yıllarda bile korkusuzca görev yaptılar. Mahrumiyeti en uç noktalarda yaşayanları oldu. Dağ başındaki kuleden bir ay, iki ay boyunca hiç ayrılamayanları, doğan çocuklarının doğumunda bulunamayanları, hastalık durumlarında ailelerine ulaşamayanları oldu. Terörün yoğun yıllarında Güneydoğu’nun ücra yollarında göreve gittiler, görevden geldiler. Bir damla petrol çıkarabilmek onların en büyük tutkusu, en büyük mutluluğu oldu. TPAO’ya gerçekten gönül bağıyla bağlı insanlar onlar. O gönül bağı hiçbir şartta kopmaz. Ve onlar ayrıca Atatürk değerlerine hep bağlı kaldılar.
1950’li, 60’lı, 70’li, 80’li, 90’lı yıllarda Türkiye Petrolleri bu ruhla çalışan mühendisler sayesinde yükseldi. Bugünkü var oluşunu bile o kuşaklara borçlu. Ancak bugün petrolü bulamayan, hantal bir kurum sınıfına çekilmiş ve öyle muamele yapılmakta. Keşke siyaset bu kadar içine dalmasaydı kurumun ve o eski ruhla çalışma coşkusu devam edebilseydi.
Bugün kurumda çalışan bir grup donanımlı insan emekli edilmek maksadıyla işten çıkarılırken aynı statüdeki diğer bir grup insan korunmuş, kollanmış, o listelere alınmamıştır. Burası bir devlet kurumudur. Ve devlette çalışan herkes eşit haklara sahiptir. Şimdi nerede kaldı Anayasa’nın eşitlik ilkesi.
Türkiye Petrollerini yıllarca hiç yüksünmeden taşımış olan o yer bilimci ruhu maalesef bugün yok. Ancak o yer bilimcilerin bir kısmı bugün hala kurumda. Ve onların önüne öyle bir seçenek kondu ki, resen emeklilik adıyla resmen işten çıkarıldılar. Hem de iki gün içinde ilişik kesme yöntemiyle. Ve habersizce. Önlerine gelen kâğıdın en tepesinde iş akdinizin feshi yazıyor. 11.12.2018 günü önlerine konan belgede, 14.12.2018 günü itibariyle iş sözleşmenizin feshedilmesi uygun görülmüştür diye yazıyor.
Türkiye’nin bugünlerinde olmasa da kalkınmasında, kazanımlarında önemli payları olan bu insanlar, emek verdikleri, baş tacı ettikleri kurumlarından bir anda kapı önüne kondular. 25 yıl, 30 yıl, 35 yıl emeklerine bakılmaksızın. Onlar ne yapmışlardı ki böyle bir muameleye maruz kaldılar. Onlar bu ülkeyi düşünmekten, sevmekten başka kime ne zarar vermişlerdi. Keşke kurumdan gönderilmeleri bu kadar canlarını acıtacak şekilde olmasaydı, başka bir biçimde, başka bir formül bulunsaydı. Bu kadar değerli emektar bir insan grubunu böyle hoş olmayan bir muamele ile karşı karşıya bırakmak tercih edilmeseydi keşke.
Hani tecrübe denir ya, önemsenir, işte o yok artık. Ne tecrübenin ne liyakatin önemi kalmadı. Ben liyakat değil sadakate bakarım diyen bir yönetim anlayışı bu ülkeye fayda getirmez.
Bir kurumu iyi işletecekseniz önce işi ehline vereceksiniz; yönetimi de kurumu ya da sektörü iyi bilene ve gönül bağı olana teslim edeceksiniz.
13.12.2018 / Ankara
***
Not: Bu yazı üzerindeki tarihte yazıldı. Ancak sonradan yasal yolları takip eden emekli edilmiş olan grup işe iade isteminde bulundu. Yasa gereği ya işe iade edilecekler ya da tazminat ödenmek şartıyla yeniden emekli edileceklerdi. Kurum onları yeniden emekli etme hakkını kullandı ve 14 Şubat 2019 günü, tazminat ödemek koşuluyla yeniden emekli etti.
15.02.2019 / Ankara
Duygu Sucuka