AKILLANDIKÇA EDEPSİZLEŞİYOR EŞYA

Akıllandıkça edepsizleşiyor eşya. Olduk olmadık her yere giriyor uykunuzu bölüyor ne zaman ne yapacağınıza karışıyor, kimin doğum gününü kutlayacağınıza müdahale ediyor. Her şeyi matematiğin soğuk kuru eşitlerinden, toplamlarından ve çıkarımlarından ibaret kılıyor. Bununla yetinse iyi sağlığınıza ne yiyeceğinize ne kadar yürüyeceğinize ne kadar müzik dinleyeceğinize karışıyor, daha da abartıyor, bazen falınıza bile bakıp ahkâm kesiyor.

Edepsizleşip aklımızla oynamaya başlıyor eşya. Akıllanıp edepsizleşen eşyaya direnmek öyle sanıldığı gibi kolay değil. Herkesin elinde taşıdığı o eşyaya nasıl boyun eğdiğimizi, her köşe başında, otobüste, kafede, çay ocağında görebilirsiniz. Sokakta ki sokakta değil, masadaki masada, evdeki evde, işteki işte, yatakta ki yatakta değil. Küçük bir edepsiz cihazın ekranından olmadık yerlere girilmiştir artık. Ne mahremiyeti vardır ne de tevazuu, mimiksiz, hissiz, duygusuz ve de edepsiz bir şekilde aklına hayran bırakan bir matematikle ışıldayıp durur hepimizin elinde.

İletişim dediğiniz şey renkli bir ekranın dijital rakamlarıyla sürer gider ve maazallah sevdiğinize yazdığınız mesajın başında, ortasında, sonunda, üst üste iki noktayı parantez ile kapatmamışsanız bu ayrılık sebebine dönüşüyor.

Akıllanıyor ve akıllandıkça edepsizleşiyor eşya, eve çıkarken çıktığımız merdivenlerin karanlığına gizlemek istediğiniz yüzümüzü, utangaçlığımızı, çekingenliğimizi ilk adımda ifşa eden lambalar altında yaşıyoruz.

Güvenlik diyor ve güvensiz tedirgin insanlara dönüştürüyor bizi eşyanın aklı. Her köşede bizi dikizleyen ve kimin ekranına düşeceğini bilmediğimiz anlardan korkar oluyoruz. Eşyanın sıfır ve birden ibaret matematiksel aklına terk ediyoruz bütün hayatı.

Sağlık diyor ve sağlıksız bireylere dönüştürüyor eşya bizi heyecanı kalbin ritim bozukluğu, yemeğe, damaklarımız ve karnımızdaki o doyum hazzını, alınan ve tüketilen kilo kalori arasındaki fark olarak tanımlıyor.

Akıllandıkça küstahlaşıyor eşya, unutmak olmuyor, hatırlamanın kıymetini silip yerine dijital ajandaların dijital soğuk sesinin uyarısına kapatıyor. Sıradan bir tanıdığınızla en çok sevdiğiniz birinin farkı kalmıyor hatırlamak ve unutmak kaygısında.

Her şey bir zandan ibaret sanala dönüyor artık. Elinde tuttuğunuz kitap, okuduğunuz gazete, selam verdiğiniz sarıldığınızı düşündüğünüz insan bile. O kocaman sanallıklar o kadar kuşatıp duruyor ki etrafımızı her şey bir kablonun prizden çekilmesiyle son bulacak bir yalan hayata dönüyor sanki.

Sosyal ağlar, dijital ekranların soğuk dijital metinlerine iliştirilmiş simgeler duygularımızın mimiklerimizin yerini almaya başlıyor.

Akıllandıkça eşya, aptallaşıyor insan ve aptallaşan insandan cesaret alan eşya edepsizleşiyor daha da. En son ne zaman denediniz bilmiyorum bütün sanallıkları evde bırakıp çıkmayı bütün fişleri prizlerinden çekmeyi, durup kendinizi dinlemeyi kendinizi bir dostunuzda izlemeyi dostunuzu düşünürken güzelleştirmeyi. Denediniz mi bilmiyorum ama sevdiğim güzel insanın, o gerçek insanın ifadesiyle onca “gereksiz”likten arınmayı en son ne zaman denediniz.

Kaç kişi beğenecek diye size ait olmayan, sizin olmayan bir cümleyi ve aslında üstünüze giymediğiniz bir düşünceyi paylaşmayı bırakıp da bir durun ve kendinize bakın siz ne kadar beğeniyorsunuz kendinizi.

Cep telefonunu evde unutmanın kendinizi evde unutmakla eş değer olduğunun farkında mısınız?

Bir düşünün 470 kişinin beğendiği durumunuzu siz beğeniyor musunuz?