ALİ CENGİZ İKTİDARI

Ne zaman yakınında durduğunuz hareketi, cemaati, partiyi ya da benzeri, dahili bulunduğunuz cepheye dönüp eleştirmeye yeltenseniz bir de bakıyorsunuz ki diğer taraftan yani muhalifi olduğunuz cenahtan abuk subuk bir hamle gelmiş ve bu hamle bütün medya araçlarıyla gözünüze sokulmaya başlanmış.

Ya da ne zaman seçime yaklaşsak kutuplaşma daha da arttırılıp azdırılmış ya bizdensin ya da onlardan deyip iki arada bir derede bulmuşuzdur kendimizi.

Vicdan bir yere izan öte yere savrulup kalmış saldırgan bir holigana dönmüşüz.

Şaşırmıyor, garipsemiyor, düşünemiyoruz. Yahu ne ara dilimizde bilmem hangi partinin sloganı elimizde bilmem neyin kavgasının sopasıyla meydanlara sürüldük.

Ne ara biliyor musunuz? Ne zaman “yok ama bu yakışmadı” demeye yeltensek ya da sandığın önüne düşsek, işte o zaman. Körü körüne bilenen kinimizle haklı ya da haksız da olsa ötekine saldırmaya başlarız.

Çıkmış iki ulusalcı bilmem hangi belediyenin düğün salonunda düzenlenen TV programında, artık modası geçmiş köhnemiş zihniyetleriyle birkaç lakırdı etmiş ya da iktidarı eleştirmiş.

“Vay sen misin bunu söyleyen” deyip biraz yorumlayarak biraz da abartarak “bakın bakın bize ve mensuplarımıza, başkanımıza ne diyorlar” deyip yine bizi sanal cephelere sürüp kinimizi bilemeye başladılar. Belki mensubu olduğunuz belki de sempatiyle baktığınız harekete dönük dillendirmeye çalıştığınız eleştirinizi kursağınıza gömdüler.

Neden çünkü ya bizdensin ya da onlardan “aman ha bizim taraftan düşersen o tarafta bulursun kendini” korkusuyla sizi susturabileceklerini sanıyorlar ve hatta biliyorlar.

Ve susuyorsunuz.

İki kutuplu bir hale dönüştürdükleri toplumun karşılıklı kinini biliyorlar ki saflar sıkılaşsın. Saflar sıklaşsın ki artık ince, incelikli değerlendirme ve eleştirilerden vazgeçelim. Tarafları ve olayları salt kalın kaba hatlarıyla görüp okuyalım. Ve bu kabalıkla ötekini yok etmeye başlayalım.

“Safları sıklaştırın beyler düşman taarruzda.”

Yok efendi yok, ben bunu yemedim.

Siz yutturmaya çalışın illa ki yiyenler vardır birliği ve safları sıklaştırmayı yanlış anlatmaya devam edin siz, biz yanlış anlamaya hazırız zaten. Değil mi ki zaten, bir aşamadan sonra anlatmasanız da biz kendi anlam yanlışlarımızla cephenizde savaşmaya hevesliyiz.

Aman yeter ki gelmesin onlar, biz gözümüzü kapar vazifemizi yaparız.

Ama en çok neye yanarım biliyor musunuz, inandığımız dinin bütün değerlerini bütün güzelliklerinizi israf edip oya bozdurdunuz ya ona yanarım.

Ona yanarım ki iktidar ömürlerini arttırmak için milliyetçi oldular, Atatürkçü oldular, Amerikancı, Trumpçı, Putinci, İrancı, Esadcı, Nusracı oldular dabir tek şey olmadılar. Olmadıklarını da devamlı söylediler.

Ne mi olmadılar ne mi değiller?

Hatırlarsanız 2010 yılında iktidarın başı Fransız Le Figaro gazetesine konuşmuş: Biz islamcı parti değiliz... demişti.

Hadi diyelim ki onun üstünden çok sular aktı. Daha geçen ay Kasım ayında yine aynı iktidarın aynı başı “Din eksenli parti olmadığımızı programımıza da koyduk.” Dedi..

Onca şey oldular ve onca insanı peşlerinden bir oraya bir buraya sürükleyip durdular ama. O insanlar olduklarına değil olmadıklarına inandılar.

Ve inandıklarının nasıl harcandığını görmek istemediler.