Anıların unutulmaz izleri

Anıların unutulmaz izleri

Günlerimiz hızla gelip geçiyor, biz farkına bile varmadan. Acı tatlı pek çok olay başımızdan geçer. Geriye dönüp baktığımızda bazılarını hatırlayabiliyorken bazıları da hayatın akışı içerisinde yok olup gitmiş bile. Hatırlayabildiklerimiz üzerinden hayatı anlamaya çalışırız. Çünkü onlar bizim hafızamızı, anılarımızı oluşturur.

Anılar, yaşamımızın temel taşlarıdır. Bu değerli taşları biriktirerek geçmişi inşa ederiz. Yaşadığımız her an, birer tatlı anıya dönüşerek hatıralarımızda önemli bir yer edinir. Sevinçlerimizin, hüzünlerimizin, hayal kırıklıklarımızın izlerini taşıyan anılar, geçmişimize uzanan bir köprüdür; o olmadan geçmişimize ulaşamayız;  hatıralarımızla, köklerimizle olan bağımız kesilir; Kendimizi hiçbir yere ve ya kalbe ait hissedemeyiz ve en sonunda iç dünyamızda yersiz ve yurtsuz biri oluveririz. Bu nedenle anılarımız, geçmişimizden bize kalan yegâne mirastır.

Güney Kore’ li yönetmen John H. Lee “Hatırlanacak Bir Anı”(A Moment to Remember) adlı filminde anıların hayatımızdaki önemini en yalın haliyle işliyor…

Ben Senin Hafızanım, Ben Senin Kalbinim

   2004 senesinde gösterime giren “Hatırlanacak Bir Anı”(A Moment to Remember); bir tesadüf sonucu tanışan genç kız  Su-jin(suşin)  ve  Cheol-su(çulsu)’ nun etkileyici hikayesini anlatır.

Su-jin, unutkanlık sorunu yaşayan genç ve güzel bir kadın. Evli birine aşık olur ve beklediği karşılığı bulamayınca ailesinin yanına döner. Bir gün, benzin istasyonundan aldığı malzemeleri unuttuğunu fark eder ve almak için geri dönerken tam kapıda marangoz ustası olan Cheol-su ile karşılaşır ve aralarında yeşerecek olan aşkın ilk tohumları atılır. İkilinin arasında başlayan ilişki, zamanla gerçek bir aşka dönüşür. Romantik ve esprili anlarından sonra trajedi başlar… 

   Saf bir sevgiye kapı aralayan masum bir unutkanlık, araladığı kapıdan sevgiye sinsice sızarak biriktirilen tüm güzel anıları teker teker öldürür, şimdiyle geçmiş arasındaki ilişkiyi keser. Her şey ve herkes yavaşa yavaş anlamını yitirir…

   Su-jin’ in rahatsızlığı giderek kötüleşir ve yapılan teşhisler sonucu hastalığın Alzheimer(Alzaymır) olduğu anlaşılır. Ancak bu hastalık tüm anıların yavaş yavaş silinmesine ve mazilerinin unutulmasına neden olur. Aşka can suyu olan anılar silindikçe Su-jin’ in içinde korku ve endişe baş gösterir. Cheol-su’ ya ait anılar giderse sevdiği adamı da kaybedeceğini biliyor, Su-Jin. Ve daha sonra kendisini de…

   Anılar silindikçe insanın yüreği ve zihni arasındaki iletişim kopar. Eski, yeni, anlamlı, anlamsız… her şey birbirine karışır . Yürek tam bir kaos ortamına döner. Nitekim hastalığı iyice ilerleyen Su-Jin kocasına bakıp eski sevgilisinin adını söyleyerek “seni seviyorum” der. Ve kocası da yüreği sızlayarak ”ben de seni” diye cevap verir.

   Anılarını canlı tutarak karısına yardımcı olamaya çalışan Cheol-su, evdeki malzemelerin isimlerinde yaşadıkları anılara kadar her şeyi kağıtlara yazarak evin her tarafına yapıştırır. Ve karısına şu kelimeleri söyler:” ben senin hafızanım, ben senin kalbinim. Her şeyi unutursan ben sana bulur getiririm.”

Sonuç olarak;  bir aşk hikâyesinden çok daha fazlasını anlatan bir film olan” Hatırlanacak Bir Anı” ,  . Bir ilişkide aşkın ne kadar kırılgan olduğunu ve ilişkinin devamını sağlayana esas faktörün, yaşanan güzel anılar olduğunu anlatır…

Dram-romantik türde beğenerek izlediğim bu güzel filme bir şans vermenizi şiddetle tavsiye ederim…

Yazımı filmden anlamlı bir replikle noktalıyorum: “Anılar gidince aşkın bir önemi kalır mı?”

İyi seyirler…