ASRIMIZIN MANEVİ HASTALIĞI VE TEDAVİSİ
- 14-11-2018 19:49
- 19408
Hastalıklar maddi ve manevi olarak iki kısma ayrılır.
Maddi hastalıklar, doktora gidilerek doğru teşhis, ilaç ve maddi imkânlarla tedavi edilmeye çalışılır.
Manevi hastalıklarda da uygun doktora gidilmesi, teşhisine uyulması ve tedavinin yapılması gerekir.
Bedende ruh ne ise, ruh da da iman aynı şeydir.
Günümüzde manevi hastalıklar giderek büyümekte toplumu içten içe kemirmektedir.
"Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" diyen Peygambere ümmet oluduğunu söyleyip de ahlakı değerlere önem vermeyenler.
Kur'an'ı, hadisi, fıkhı, siyer-i Nebi yi, sahabe hayatını, Hz. Ömer'in adaletini bilip de insan haklarından uzak, kul hakkını önemsiz görenler.
Boşalan camiler, artan deizim, hadis inkarcilari, manevi boşluk, intihar, uyuşturucu kullanımı ve benzeri şeylerin giderek artması.
Ve daha nice manevi hastalıklar.
Diyarbakır'da eski usul medrese eğitimi veren yerler vardır.
Buralarda yılda bir defa Kur'an, Fıkıh, Arapça gibi İslâmî ilimleri tamamlayanlar için icazet törenleri yapılır.
Benim de katıldığım böyle bir törende bölgenin tanınmış müderrisi:
"Çok imkânlara sahibiz, camiler açık, ezanlar serbest, Kur'an eğitimi için imkanlar çok…
Ancak ahlaklı ve dindar bir nesil yetiştirildiğimizi söyleyemeyiz. Bir yerde yanilişimiz var" dediğine şahit oldum.
Eksik veya yanlış olan bir şeyin dile getirilmesi güzel idi.
Eksik ve yanlış medreseler değil ahlaklı ve dindar bir neslin olmamasıdir.
Ancak nasıl düzeltilmesi gerektiği konusu daha önemlidir.
Bunun için hastalığın teşhisi doğru yapılmalı, uygun reçete yazılmalı ve tedavinin yapılmasıdır.
Üstad Bediüzzaman;
"Bana, `Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. Içinde evlâdım yanıyor, îmânım tutuşmuş yanıyor.
O yangını söndürmeye, îmânımı kurtarmaya koşuyorum..."(asayi Musa) demesi hastalığın ne olduğunu haykırıyordu.
İman, insanın şeytan ve nefs-i emmareye karşı sığınağı ve kalesidir.
Zayıfladığında ve mukavemet göstermediğinde en büyük düşman olan şeytana mağlup olunur.
Onun içindir ki Muminunu suresi 1 ayet:
"Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir." Ayeti herşeyin başı iman olduğu ve iman kalesinin güçlü olması gerektiğidir.
İmansız hiç kimsenin cennete girmeyeceği gerçeğidir.
İslamiyet'in ilk on bir yılı sadece imanı konular üzerinde bina edilmesi yani temelinin iman olması ve sonraki dönemlerde Namaz, zekat, oruç... Farzların emir edilmesi ve faiz, zina, kumar... Gibi haramların yasak edilmesi imanın önemini net biçimde göstermektedir.
Bediüzzaman:
"Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi.
Onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor.
Kurt gövdenin içine girdi, şimdi mukavemet güçleşti. Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz.
Çünkü düşmanı sezemez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse iman kalesi tehlikededir..."(tarihçe-i hayat) diyerek tehlikenin büyüklüğünü ve sinsiliğini dile getirmiştir.
Ve yine:
"Müslümanların başına öyle bir hâdise ve öyle bir dava açılmış ki; her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek davayı kazanmak için bilâ-tereddüt sarf edecek... Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk taunuyla çoklar o davasını kaybediyor. (Asa-yı Musa )
İman kalesinin önemini ve güçlendirilmesi için var gücümüzle çalışıyoruz olmamız gerektiğini bize hatırlatıyor.
Asrımızın manevi hastalığın temelini İman olduğu gerçeği ile tedavisinin de asrımızın muceddidi Bediüzzaman ve Risale-i Nur olduğu gerçeğidir.