BAYRAM GELMİŞ!

Bayramlarda güzel şeyler söylenir ve yazılır, genellikle eskiler yâd edilir.

Mazinin sayfaları açılır, akılda kalan en unutulmaz hatıralar, yaşanmışlıklar özlemle hatırlanır.

Eskiye dönülemediğinden, eski bizler için ulaşılmaz olduğundan ağızda kalan güzel bir tat gibi eskiyi, eski zamanları arar dururuz.

Oysaki asıl ilginç olan, aslında o dönemde her şeyin sorunsuz yürümediğidir.

Yine de belleklerde eskiler hep güzel kalmıştır.

Durduğumuz yerden eskiye bakınca hep güzelmiş hissine kapılırız.

Özlem eskiye midir, akıp giden kaybedilen zamana mıdır?

Eski zamanlarda heyecanla beklenen bayram sabahları vardı.

Bayram sabahları,  o güne özel giyilmiş en güzel kıyafetlerle karşılanırdı.

Günün ilk ışıklarıyla sokaklarda gülen, eğlenen, şeker toplayan çocuklar vardı.

Yapılan eş dost ziyaretleri, bayramı bayram kılardı.

Yani sevinçlerin içinin dolduğu, anlam yüklü mutlulukların olduğu bir zamandı.

Hayatın akışında olmazsa olmaz acıların, üzüntülerin, kederin de yaşandığı zamanlardı.  Sevinçler kadar acıların da derin ve anlamlı olduğu bir zamandı. 

Evdeki hastanın ya da o evden kalkan bir cenazenin acısını hissedecek kadar aynı duygularla harmanlanmıştık.

İnsan tarafımız bize henüz 3 gün mutlu olup ya da 3 gün üzülüp hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmeyi öğretmemişti.

Yine bir bayram sabahı geldi.

Hangi çocuk bayrama heyecanla uyanacak bu sabah ya da hangi çocuk o güne özel giydiği kıyafetin tadını bütün bir yıl boyunca alacak?

Sabahın ilk ışıklarında uyanıp kapı kapı dolaşarak topladığı şekerlerin çokluğuyla gurur duyacak?

Peki, eş dost ziyaretlerinin sadece rutine bağlandığı, kimsenin kimseyi merak etmediği, herkesin kendi sorunlarında boğulmaktan başka bir şey yapmadığı bir zamanda olduğumuzu bizlere kim unutturacak?

Diyorlar ki bayram gelmiş.

Bir ülke düşünün patlayan bomba sayısı bile aklınızda tutamayacağınız kadar çok olsun.

Bırakın ölenlerin ismini, cismini hatırlamayı kaç kişinin öldüğünü hatırlamayacak kadar sıradan olay olsun.

Bir ülke olsun, sizin onlara temsil yetkisi vererek değer kıldığınız insanların kavga gürültüden başka bir şey yapmadığını düşünün.

Bir ülke olsun, kimlikler arasında bile farklılık olsun, onlara biat etiği sürece var olsun.

İnsanı ölsün, evi yıkılsın, ormanı yakılsın. Öyle bir ülke düşün adaletine bile güvenemediğin. Korku ülkesinde yaşadığını yaşamanın şans olduğunu…

İşte öyle bir ülkede bayram gelmiş de ne olmuş.

3–4 gün önce yaşanan bir patlama sonrası gelen bayram için yazılan da çizilen de boş olur.

Yine adaletsizce ölmek zorunda kalan insanlar…

Yaşam hakları ellerinden alınan insanlar… Hak edilmeyen ölüm şekli…

Bunların hesabını kim verecek?

Susmak ve unutmak için kaç gün konuşacağız?

Bir sınava girerken saç tokasına kadar yasak konulan bir ülkede sınav soruları çalınıyorsa, bir havaalanında güvenlikten geçmene karşın yine orada ölebiliyorsan sen neye ve kime güvenebilirsin?

Sorun 3 adım ötede, 5 adım arkada öldüğün değil. Sen bu ülkede ne adaletin olduğuna güvenirsin ne güvenliğin olduğuna ne de eşitliğin olduğuna güvenebilirsin.

Senin bu ülkede yaşıyor olman sana en büyük armağan olarak güvensizliği bırakmıştır.

Bayram tadında bayram kutlaması yerine patlama sonucu hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilemek daha doğru. Yarınlarının güzel olmasını umarak hoşçakalın...