BELLİ Kİ UNUTMUŞSUNUZ
- 03-08-2017 21:59
- 108
Ya insandan kastımız farklı ya da haktan anladığımız. İnsan Hakları Derneği (İHD) 7 yıl önce Salih, Sadi, Sıddık (Sofi) Özdemir ve Sedat Özevin’in PKK’nin yola döşediği mayınla katledilmesiyle ilgili bir açıklama yaptı.
‘Sedat. Salih, Sadi ve Sofi'nin acısını içimizde yaşıyoruz’ başlığıyla yapılan açıklamada tek kelimesine dokunmuyorum aynen şunlar yazıldı.
31 Temmuz 2010 Cumartesi günü akşam saat 23.00 sıralarında TPAO’ya ait güney Raman petrol sahasında bulunan bir petrol kuyusunda çıkan yangına müdahale etmek için gittikleri yolda araçlarının anti tank mayını üzerinden geçmesiyle meydana gelen patlamada parçalanarak hayatlarını kaybeden şubemizin değerli eski başkanlarından Av. Sedat Özevin, bir dönem başkanlık yapan değerli Sadi Özdemir ve üyemiz olup aktif siyaset içerisinde yer alan Hadep eski genel sekreter yardımcısı değerli Salih Özdemir ve Almanya'dan izinli gelmiş olan değerli Sıddık (Sofi) Özdemir’in vefat yıldönümleri dolayısıyla saygıyla ve hürmetle anıyoruz.
İnsan hakları derneği olarak Demokrasi, İnsan hakları ve Özgürlük mücadelesi yolunda şehit düşen, insan hakları savunucuları Sedat Özevin, Sedat, Salih ve Sıdık Özdemir kardeşlerin acılarını hiçbir zaman unutmadık ve unutmayacağız.
Belli ki unutmuşsunuz çünkü o yangın kendiliğinden ya da bir kaza sonucu çıkmadı. Çünkü o mayın topraktan bitmedi. Çünkü o saldırı bir terör saldırısıydı.
Çünkü PKK, TP'ye ait Güney Raman petrol bölgesindeki 1 ve 2 nolu kuyulara saldırmış, 4 özel güvenlik görevlisini etkisiz hale getirdikten sonra işçilerin kaldığı konteyneri ateşe vermişti.
Siz de sorumlular da herkes de biliyor ki o yangın sizin söylediğiniz gibi “çıkan yangın” denilmeyecek bir tuzaktı.
Yapanlar kabul edip itiraf etti ama bizim insan hakları derneği kabul etmiyor, edemiyor. Onlar insanı katletti ama siz beterini yapıyorsunuz. Onlar dört insanı siz kelime ve kavramlarınızla insanlığı katlediyorsunuz. İnsan haklarını hiç ediyorsunuz.
Ne için? Lanet olası politik hesaplar ve sözüm ona özgürlük mücadelesi için. Biri demeyecek mi; bu toplum bu insanlar, bir metrekarelik mezarlarda özgürlüğü ne yapsın.
Üstünden yedi yıl geçti ve siz hala çıkıp çıkan yangın diyebiliyorsunuz. Siz bu dille daha nice yangını harladığınızı da biliyorsunuz. Siz bu ikircikli dille barış deseniz bile savaşı beslediğinizi de biliyorsunuz. Tam yedi yıldır o canına kıydığınız insanlara, sevdiklerine, sevenlerine hürmeten dahi olsa dürüst olmayı deneseniz. Bir defa olsun bedeli ne olursa olsun doğru olanı konuşsanız.
Madem doğru olanı dürüstçe söylemeyeceksiniz sussanız keşke. Birilerinin günahına, ayıbına, suçuna siper olmasanız keşke.
Hayatını kaybeden dört insandan birini Sedat abiyi tanıma şansım olmuştu. Güzel adamdı, güzel bir insandı. Ve eşi Hülya hanım çok uzaklardan gelip savaşların ve acıların hiç bitmediği bu coğrafyanın kaderine teslim olan ortak olan Hülya Hanım, sosyal ağlardan birinde yazdıklarıyla bakın başka söze hacet bırakmıyor.
“Yedi yıl geçti onlarsız. Acının zaman aşımı yok. Binlerce yılın kederini yüz çizgilerinde taşıyan kadınlar için zamanın sağaltıcı hükmü de geçersiz. Çocuklar büyüyor, mezarları başında babalarını anlatıyor. İyileşebilirdik sevdiklerimizin bir ömür verdikleri barış, demokrasi, haklar ve özgürlükler adalet üzerine ölüm yağdırmaya devam edilmeseydi dört bir taraftan. Dünya yangın yeri, hamdık, piştik, yandık fakat küllenemedik. Taş olsak dayanamazdık, toprak olduk ta dayandık. Adalet ve barışa susuz kalmış, çatlamış toprak olduk, bir yara gibi yaşamak ağrısı. Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil diye düşünüyorum bir taraftan. Bu yüzden nefes alıp veren, biyolojik olarak yaşayan solucan gibi, bukalemun gibi yaşayan insanlardan çok yitirdiklerimiz daha yakın, daha güç veriyor bize. Direniyoruz işte. Geçen gün bir arkadaş yazmıştı "bizi duvara vurup yapıştırsalar orda bir yaşam geliştiririz" diye. Ölümü değil yaşamı, nefreti değil sevgiyi ve illa ki aşkı yeşertmeli bu topraklarda. Çok kişiyiz aslında, bir gün elbet, biz göremesek de bir gün mayın, silâh, savaş literatürümüzden çıkacak. Şimdi siz yaz tatilindeyken sevgili insanlar, arkaik tarih öncesi bir şeyden bahsediyormuşum gibi hissedebilirsiniz. Öyle olmalı zaten, mayınla ölüm olur mu? Kalırsa bir yavru yetim, adı kalleş olan ölüm mayınla parçalarsa hayatları adı ne olur?”