BORÇ ALMA VE BORÇ VERME

BORÇ ALMA VE BORÇ VERME

Dinimiz İslam; zor şartlar dışında, borç alma veya ticaret yapmayı men etmekte ve alınan borcun biran önce verilmesini emir etmektedir.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem: “Borçtan sakının zira o, gece keder, gündüz de zillet vesilesidir.”

Yine dinimiz borç verme ve borçlusuna kolaylık göstermesini de teşvik etmektedir.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim bir fakire borç verirse, tanıdığı vadeden önce geçen her gün alacağı para kadar sadaka vermiş gibi sevaba nail olur. Ödeme günü gelince teşhir ederse, her gün için iki misli sadaka vermiş gibi sevaba nail olur.”

Günümüzde ise zaruret dışında borç almadaki arzu veya aldığı borcu ödemedeki isteksizlik; toplumda güven bunalımına ve neticesinde kavgalara, cinayetlere ve fitnelere sebebiyet olmaktadır.

Namaz çıkışında telefon konuşmasına istemeyerek de kulak misafiri oldum. Konuşan sinirli ve yüksek sesle: “Ben çoluk çocuğumun yüzüne bakamıyor yanlarına gidemiyorum. O altında arabalarla geziyor…” Alacak alacağını alamamanın perişanlığı, borçlunun borcunu vermemenin pişkinliği.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Nefsimi elinde tutan Zat’a kasem olsun, bir adam Allah yolunda öldürülürse, sonra diriltilirse, tekrar öldürülürse, sonra ihya edilirse, tekrar öldürülürse, üzerindeki borcu ödenmedikçe cennete girmez.”

Şehitlik gibi canın verilerek kazanılan çok yüce bir makam dahi borcunu ödemeyen bir insanı ahirette kurtarmıyorsa varın hesabını siz yapın.

“Borçlu ölen kimse kabirde bağlıdır, onu kurtaracak tek şey borcunun ödenmesidir.”

Hz. Cabir: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem borçlu olarak ölen (Müslüman olduğu halde) kimsenin cenazesine namaz kılmazdı. Bir cenaze getirilmişti, borçlu olup olmadığını sordu. “Evet, iki dinar borcu var” denince, “Arkadaşınızın namazını siz kılın” dedi. Ebu Katade: “Ben ödeyeceğim ey Allah’ın Resulü!” dedi. Bunun üzerine kalkıp namazını kıldı.

Zenginler borç verme veya ortaklık kurmada güven bunalımı yaşamaz, fakirlerde aldığı borcu zamanında ödeme çabası içinde olurlarsa, ortaklıklarda “kul hakkı” mantığıyla hareket ederlerse güven duygusu gelişir ve toplumda adil bir ekonomik durum oluşur. Bu durumda her kes kazançlı olur.

Bunu zıddı durumunda zenginler, ortaklık kurmak veya birine borç vermek yerine, daha güvenli bulduğu bankalara paralarını yatırırlar. İhtiyacı olanlar ve işini büyütmek isteyenler de bankalardan kredi alırlar. Netice itibariyle, bankaya para yatıran ve alan, faiz denilen harama bulaşırken banka ve faiz lobileri kazanan olurlar. Zengin daha fazla zengin ile çarpık bir ekonomik düzen oluşur.

Eş-şerid(ra) anlatıyor: “Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Zenginin borcunu savsaklaması, haysiyetinin ihlal edilmesini ve cezalandırmasını helal kılar.”

Madem ölüm öldürülmüyor, kabir kapısı kapanmıyor, her gün duyduğumuz ölüm haberleriyle, bizim de ölüme aday olduğumuz bir gerçek ise o zaman ölüm ve sonrasını da hesaba katalım.

Mahkeme-i Kübra’da, mahşerde kişinin üzerinde olan borçlarına karşılık varsa iyiliklerini vermek yoksa karşı tarafın günahlarını almak zorunda kalacağımızı iyi bilelim.

Kredi kartı borcunu ödemek için gösterdiğimiz hassasiyeti kartsız borçlarımız içinde gösterelim. Borcun kul hakkı olduğunu ve ödemeden ölüp ahirete gidersek azabıyla baş başa kalacağımızı iyi bilelim.

Selam ve dua ile.