Bu bir ödev yazısıdır

Bu bir ödev yazısıdır

Yazarlığın kuşkusuz ilk üç kuralından biri, bayram yazıları yazmaktır.

Sonsöz’de kutsal görevlerden biridir bu.

Sırtında umut doldurulmuş heybe ile klavyenin başına geçip, bayramdan beklentilerini yazmanız gerekir gibi.

Ohoo, sorun ve problemlerin alnımızın çatısına kadar geldiği şu günlerde beklenti ve temenniden çok ne var ki zaten?

Hele bende, dilek ve temenniler arşı geçer sayarsam.

Özel yaratılmış az sayıda bir avuç insan hariç, bence zamanla beklenti duymayı da bırakıyor insan.

Yazarımız Recep Kavuş mesela, 40 yıllık meslek hayatında her bayram huzur ve barış dileyebilir mi bir insan?

Yahu bu ne sabır?

Patronumuz Ercan Atay da öyle.

Dilek ve temennilerini her bayram yeni bir umutla yazacak o iştahı nerden buluyor hayret?

Ben ise bayram şekerleri ve bayram yemeğiyle ilgiliyim daha çok.

Şöyle renkli renkli çikolatalar dursun masamda, Ramazan Ayının bitimindeki ilk sabah kuru fasulye ve pilavın kokusu yayılsın mutfaktan, sevdiklerimle bir iki zaman dilimi geçireyim, tatlı yiyeyim ama kilo almayayım, yeter.

E tatil matil de yok.

Bayram günü bile çalışıyoruz biz zaten.

Ama yine de güzel.

Sokaklarda şeker toplayan çocuklar, mest ediyor beni.

Kapı kapı gezip bayramlaşan konu komşu,

Kolonya kokan evler…

Sokaklarda patlatılan maytapları bile seviyorum bazen, bu kadar kirletilmiş bir dünyada sokakların halen çocuklarla dolu olduğunu hatırlatıyorsa eğer.

Keşke’ler de olmasa işte.

Her evde sıcak bir tencerede yemek piştiğini bilsek.

Herkes bayramı gerçek bir bayram gibi geçiriyor bilsek…

Barış içindeyiz, hiç küsmemişiz, savaşmamış, birbirimizden kopmamışız gibi olsak.

Tek kavgamız, okul sıralarında öndeki arkadaşımızın saçını çekmek, silgi fırlatmak olsaymış mesela.

İyi olurmuş bence.

Bayramlar da bayram olurdu o zaman.

Ama bu kadar kırılmışken, darılmışken, yoksullaşmışken,

Bu kadar sıkıntı ve sorun içindeyken zor gibi biraz…

Yine de yazarlığın verdiği görev bilinciyle;

İyi bayramlar sevgili okurlar, iyi bayramlar