CEMAATLER VE RİSALE-İ NUR
- 06-09-2018 22:03
- 46
Son günlerde giderek artan, haksiz ve yanlı biçimde eleştirilen, manevi baskı altına alınmak istenen Yeni Asya Gazetesi ve onun cemaati bunları hak ediyor mu?
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar, dış güçlerin tehditleri, milli ve manevi tahribatlar, işsizlik, içki, faiz… ve daha nice tehlikeler varken yeni Asya ve cemaatini hedefe koymak insafa sığar mı?
Dindar!
Ve vatansever!
Olduklarını söyleyen gurupların bu tür kampanyalara öncülük etmelerinin, dindarlık ve vatanseverlikle alakası nedir?
Yapılan eleştiri ve karamalar, doğru ve iyi niyetli midir?
Daha çok sorular sorulabilir, gazetenin yetkili kişileri tarafından makul cevaplar verilebilir.
1980–81 Diyarbakır İHL mezunu olsam da lise üçe (İHL dört yıldı) kadar Şanlıurfa’da okudum bu da beş yıl demektir.
O zamanlar vakıflar yurdu olan balıklı gölle bitişik Rızvan Ağa Camisinin avlusundaki odalarda kalıyordum.
Cehalet insanı birçok şeye düşman eder veya onu beğenmemeye sevk eder, benim Yeni Asya’ya düşmanlığım da öyle bir şey idi.
Kendimi çok dindar, onları ise hâşâ din düşmanı, ABD uşağı, mason, Bedi-üzamman’dan başka hiçbir şey bilmez, Kur’an ve hadise önem vermez düşünür, onlara karşı kin ve nefret beslerdim.
İnanın o günler benim için, kendimden utandığım, cehaletimi gördüğüm, tövbe edip af olmam için Allah’a yalvardığım bir zaman dilimidir.
Cehalet bu güzide insanlara karşı haksız biçimde düşman olmama vesile olmuştu.
Allah beni af etsin, o güzide insanlardan özür diler, helallik dilerim.
Yıl 1990, üniversiteyi açıktan okumuş mezun olmuş, namus borcu olan (günümüzde yozlaştırılan) askerlik görevini yerine getirmek için 211 dönem yedek subaylık eğitimi için Ankara Polatlıdaki topçu ve füze okuluna gitmiştim.
Okulun ilk günü, yatacağım yer, yemekhane, çevreyi tanıma, kendime bir öncelik sıralaması yapmıştım.
Öğle namazı gitmiş, ikindi gitmiş daha doğrusu sıralamada onlara yer vermediğim için aklıma bile gelmemişti, ta akşam vakti (akşam namazı çıkıp çıkmadığını hatırlamıyorum) iki kişinin konuşmalarına kulak misafiri oldum.
Namazdan söz ediyorlardı onlara yanaştım ve “Namaz kılınacak yer var mı?” diye sordum ve onlardan biri “Namaz kılıyor musun?” diye soru sordu.
Bu soru beni şoke etmişti, ben ki dindarlıkta kendini çok beğenen biri olarak bu soruya muhatap olmuşum?
Öncelik sıram, nasıl namaz olmamıştı?
Kafamda şimşekler çakmaya, kendimi sorgulamaya başladım ve onlara sadece “Evet” dedim.
Sonradan isminin Hasan Kırcı olduğunu öğrendiğim arkadaş öncülüğünde gittik, camiyi gördük, sünnete uygun namazımızı kıldık, tesbihatimizi yaptık.
Namazdan sonra “Ders yapalım” demesi ve benim “evet” dememle Risale-i Nur’dan bir yeri okuması ben daha bir şaşırttı.
Beğenmediğim insanlar farz namazı, sünnetleri ve tesbihatları ile kılmış vebana ders veriyorlar.
Şok üstüne şok olmuştum.
İmam, camilerde hutbe okuyan ve minberde halka vaaz eden biri olarak cehaletimi görmeye, ezikliğimi his etmeye başlamıştım.
Ben ki çok dindardım!
Birliğime gelirken yemekhaneyi, yatakhaneyi, lavaboyu düşünürken, çok eleştirdiğim Nur talebeleri ise dinin direği namazı düşünmüşlerdi.
Ben dünya derken onlar ahret demişlerdi.
Ben faninin peşinde giderken onlar ebedi hayatı düşünmüşlerdi.
O değerli arkadaş, önc Risal-i Nur’u, Bedi-Üzzamanı ve en son Yeni Asya Gazetesini tanımama vesile oldu.
Muhabbet fedaileri olmaları, vatanın selameti için var gücüyle çalışmaları, şiddetten uzak durmaları, mensuplarının hiç birinin terör olaylarına karışmamaları, hakkaiki imaniyeyi, vatan ve din sevgisini kişilerin kalbine yerleştirmeye vesile olmak için çalışmaları takdire şayandı.
Diklenmemeleri, dik durmaları, korkuya değil hakka boyun eğmeleri, ayrıştırıcı değil birleştirici olmaları, nefreti değil muhabbet dili kullanmaları, asayişi tehlikeye koyacak hiçbir davranış içinde bulunmamaları ne de güzeldi.
Cahilane biçimde benim gibi Yeni Asya ve onun cemaatine karşı tavır alanlar size tavsiyem kendinize iyilik yapın, Yeni Asya Gazetesini alın ön yargısız köşe yazarlarını ve Risale-i Nur köşelerini okuyun onları tanıyın ondan sonra karar verin. Selam ve dua ile.