Daha bu le le’dir.

Daha bu le le’dir.

İki arkadaş birlikte yola çıkar.

Yol uzun olunca yoruldular.

Yorgunluğa çare olarak “varmak istediğimiz noktaya kadar sıra ile bir birimizi sırtlayalım” derler.

“Peki ne zamana kadar taşıyacağız birbirimizi sırtımızda? Bir kural koyalım” derler.

Birkaç fikir gelir akıllarına ama en mantıklı olan, birbirlerini sırtlarken türkü söyleme noktasında anlaşırlar. 

Türkü bitince birbirlerini değiştirme kararı verirler.

Diğer kural da herkes bildiği türküyü söyleyecek.

İlk kimin, diğerini sırtında taşıyacağını da belirlerler.

İlk sırta binen arkadaş üç beş mısralık türküsünü hemen bitirir.

İlk yükü omuzlayan omuza binince uzun süre inememek için başlar bir uzun hava söylemeye.

Lele le le lele diye uzattıkça uzatır.

Arkadaşını taşıyan “bu ne bitmez lele’dir, yoruldum” der,

Keyifle uzun havasını söyleyen arkadaşı, “bu daha le leee dir, bunun bir de lo loooo su var” der.

Konuyu nereye getirmek istediğimize gelince;

2021 yılından bu yana büyük felaketlerle uğraşmaya başladık.

İnsanlık ailesi büyük felaketlerle boğuşuyor.

Biri bitmeden diğeri başlıyor.

En yıkıcı savaşlardan daha ağır tahribatlara neden olan felaketler, yaşamı alt üst etmeye yetiyor.

İklim değişikliği ve kötü hava koşullarından kaynaklanan doğal afetler, sel, kuraklık, susuzluk,  orman yangınları son 10 yıldır ciddi biçimde etkisini göstermeye başladı.

Her yıl 20 milyon insanı, evlerini terk etmeye zorladı.

İklim krizi kapıya dayanmış durumda.

Dünyanın doğal dengesini bozan insanoğlu felaketin farkına yeni yeni varmaya başlasa da yeteri kadar önlemini almamaktadır.

Doğaseverleri ve çevrecileri yıllarca kalkınma ve yatırımın önünde engel olarak görenler, şimdi elleri ile dizlerini vursa da hale çevrecilerin ne istediğini anlamayanlar var.  

Çevrecilerin özelikle uzun zamandır sürekli dikkat çektikleri küresel ısınmanın sonuçları da bariz bir şekilde kendini göstermeye başladı.

Asrın en büyük salgını olan koronanın da felakete dönüşmesi ve çıkış noktası olan Çin’de doğanın dengesi ile çok fazla oynanmış olması bir tesadüf değil elbette. 

Depremlerin bu denli yıkıcı olmasının temelinde de insanın doğa ile yabancılaşması ve plansız kentleşmesi yatıyor.

Doğayı kirleten ve dengesini bozanlarla intikamıdır bir nevi bu yaşadığımız felaketler, ama halen bunu idrak edemeyenler var.

Halen doğanın kanunları yerine kendi kanunlarını uygulayarak ekolojik dengeyi bozanlar var.

Bu anlayıştan vazgeçmek gerekir.

Doğa ile barışık ve doğaya zarar vermeyecek bir yaşam biçimini artık alışkanlık haline getirmek gerekir.

Doğal kaynakları tüketmemek, kirletmemek lazım.

Doğa ile savaşmak yerine barışık olunmalıdır.

Daha çok üretim yerine daha az tüketim anlayışına ihtiyaç var.

Bu işin şakası yok.

Çevrecileri düşman olarak görmekten kurtulun.

Çevreciler sadece kendileri için değil, bütün canlılar için yaşanabilir bir doğa ve dünya arzuluyor.

Onları anlamak gerekir.

Çevrecileri dinlemezsek ve anlamazsak, doğa ile barışık bir yaşam sürdürmezsek, bu başımızdaki felaketler daha lele’dir.

Benden söylemesi…