DOĞRUCU DAVUT

Eskiden Holiwud filmlerinin eften püften siyasal içerikli komplo filmlerini izlerken Türkiye’nin siyasal gündemine bakıp, ülen derdim, şöyle cesur senarist, yönetmen ya da yapımcılarımız olacak ki tüm bu siyasal olaylardan ne filmler çıkar.

İşler değişti artık ya da işler değişmedi de benim kafam değişti sanki. Ne çekeceksin diyorum şimdi. Saçma sapan siyasal hadiseleri sabah, akşam haber bültenlerinde okuyor, izliyor, dinliyoruz. Bu da yetmiyor, nereye otursan, kimle konuşsan mesele dönüyor dolaşıyor siyasete geliyor. Şimdi sinemayı da aynı mevzularla bezeyip, kim bilir kimlerin hangi kirli yalanlarına hizmet edecek saçma sapan filmler çekmeye lüzum yok diyorum.

Çünkü artık kimsenin gerçekliği kalmadı. Doğrucu Davut bile yalan söyler oldu.

Doğrucu Davut’un hikâyesini bilmeyen vardır diye kısaca anlatayım.

Rivayet olunur ki Sultan Abdülaziz’in sadrazamı Kamil Paşa, divanda çilek ikramında bulunur. Kamil Paşa ikram ettiği çilekten bir tane alıp yemek için masadaki pudra şekeri yerine yanlışlıkla kapağı açık kalan tuza batırır.

Kamil Paşa çileği ağcına atara atmaz anlar çileği şekere değil de tuza batırdığını. Paşa bozuntuya vermez ve aaaa çok güzel oldu der. Daha sonra sadrazam yaptı diye tüm divan heyeti de çileklerini tuza banıp yemeye başlar. Leziz, nefis deyip yemeye devam ederler.

Tam o sırada “tuuuu, iğrenç” diye bir ses gelir doğrucu Davut’tan ve şöyle der:

“Paşam çilek meclisinde neyse de hükümet meclisinde de bunlar size böyle yapıyor"

Bir diğer rivayette şöyle ki onu da doğrucu Davut’u internette üstün körü ararken M. Akif Çukurçayır’ın yazısında buldum, paylaşayım sizinle:

Padişahın birinin Doğrucu Davut adında bir veziri var imiş…

Padişah bir gün savaş hazırlıkları yaparken sormuş “Davut ne dersin, bu savaşı kazanabilir miyiz?” Doğrucu Davut bakmış bu işin sonu iyi görünmüyor…

“Padişahım gelin bu savaştan vazgeçin, şu şu sebeplerden dolayı kaybederiz…”

Padişah bu ya, “Bre Davut sen nasıl benim irademe karşı gelirsin… Atın derhal zindana” demiş…

Padişah savaşa gitmiş ve kaybetmiş, ama Davut hala zindanda…

Aradan altı ay geçmiş, yine bir savaş durumu olmuş… “çağırın şu Davut’u soralım bakalım bu defa ne diyecek” demiş…

Davut huzura gelince, padişah “Söyle bakalım Davut yine bir savaş durumu var, bu defa ne diyeceksin?” Davut savaşla ilgili şartları şöyle bir gözden geçirmiş ve “Padişahım siz en iyisi beni zindana geri gönderin” demiş…

Yaşadığımız ülkede de durum tam da bu durumdayken, Doğrucu Davutlar bile zindan korkusuyla yalan söylemeye başlamış ve hiç kimsenin hiçbir şeyin doğruluğu kalmamışken yapacağımız her iş iktidarı ve gücü elinde bulunduran yalancılara hizmet ediyor ve edecektir.

Ve o yalanlar o kadar kanıksanacak ki gün gelecek o yalanlar kendi neslini büyütecek ve o nesil sarıldığı yalanlar için canhıraş ölmeye öldürmeye çalışacak ve ölümü kutsayacak. Bugün aynen öyle olmuyor mu dersiniz?