FİLİM GİBİ GERÇEK!...

Evlerimizde oturmuş hiçbir şeyin farkında değilken haber kanallarında gördüğümüz “son dakika” haberiyle resmen sarsıldık.

Ülke genelinde bir darbe girişimi olduğu söyleniyordu.

Tanklar, tüfekler meydanlara inmiş, postal seslerinin yavaş yavaş yaklaştığı görülüyordu.

Sosyal medyadan olayın ne olduğunu anlamaya çalışarak, haber kanallarında da elde kumandayla “zap” yaparak durumu analiz etmeye çalışıyorduk.

Gördüğümüz gerçekten bir darbe girişimi miydi?

Eğer bir darbeyse nasıl bir felaketle karşı karşıya kalacaktık?

Daha önce darbeye şahit olanlar yaşanacak vahametin farkındaydı.

Yaş itibariyle darbeyi görmemiş olanlar da, aradan geçen yıllara rağmen darbenin ülkeye bıraktığı izleri bilmelerinden dolayı aynı endişeyi taşıyorlardı.

Olacak bir darbenin çok kötü sonuçlar doğurabileceğine inanıyorlardı.

Birkaç saat sonra cumhurbaşkanın ekranda konuşması, insanları sokağa davet etmesi, olayların gidişatını tamamen değiştirmeye başladı.

En azından ekrana yansıyan buydu.

İnsanların korkuya kapılıp evlerinde oturup ne yapacağını bilmeden beklemeleri yerine sokağa dökülerek kitleler halinde tepki göstermeleri darbe girişimini bir fiyaskoya çevirmiş oldu.

Yaşananlar bir aksiyon filmi gibiydi. Heyecanla, tedirginlikle dolu geçen geçenin ardından film mutlu sonla bitmişti.

Ülkenin geleceğini bir 30 yıl daha geriye götürecek olan darbe girişimi, istenilen sonuca ulaşmamıştı.

Eğer gerçekten bir film olsaydı eminim yönetmeni çokça eleştirirdik.

“Filmde kurgu hatası var” deyip “bu kadar basit anlatılabilinir mi” derdik.

Ama ne yazık ki izlediğimiz, yaşadığımız bir aksiyon filmi değildi.

Gerçek bombaların, silahların, tankların, tüfeklerin kullanıldığı sonucunda da insanların öldüğü gerçeği vardı.

Olay sabahında artık rahatlamış bir şekilde nedir kimdir, nasıl oldu diye olayı takip etmeye başladık.

Darbeyi gerçekleştirenlerin isimlerini videolarını ve yaşananları daha net izlemeye başladık. 

Aksiyon filmi gibi takip etiğimiz film, ikinci gün korku filmine dönüşmüş oldu.

Sosyal medyadan yansıyan askerin sivilleri öldürdüğü fotoğraflar sosyal medyada yankı uyandırırken, sivil halkın teslim olan askere uyguladığı şiddet fotoğrafları ve videoları her tarafta dolaşıyordu.

Olay sonrası askerlerin olaylardan bihaber olduklarını, sadece emre uyduklarını, bunun tatbikat olduğunu söyleyerek yaşanacak bir linç girişiminden canlarını kurtarmaya çalıştıklarını izliyorduk.

Bir tık öte giderek oy verdiği partiyi söyleyen, hatta Türk olduğuna vurgu yaparak canını kurtarmaya çalışan 20 yaşlarındaki çocukları izliyorduk.

Fotoğraf karesinde yüzlerindeki dehşet, korku ve acı öyle bir yansıyordu ki yıllar sonra akılda kalan belki de sadece o fotoğraf kareleri olacaktır.

Darbe gerçekleşmedi ama her şey yeni başlıyor. Önümüzdeki zamanlarda çok yoğun günler bizi bekliyor.

Ben sadece bir gecede ne oldu, nasıl yaşandı halen anlamaya çalıştığım için olayın başında kaldım.

Bu olayda suçlu suçsuz aramıyorum, bu olayda haklı haksız aramıyorum.

Bu olayda herkesin “kendi masumunu” yaratıp karşısındaki düşmanı yaratmasını anlamaya çalışıyorum.

Çocukları askere yollarken “ölmek var dönmek yok”, “emir demiri keser”, “peygamber ocağı” diye öğrettiğiniz hatta “cennetin en üst makamı”nı bile verdiğiniz bu çocuklara bir anda vatan haini damgasını vurmak ne kolaymış.

Bu ülkede yazarken, çizerken, konuşurken, aslında yaşarken dikkatli olmak gerekiyor.

Bir günde vatan haini, bir günde de vatanperver olunabiliniyor.

Ama şunu unutmamaları gerekiyor,

Darbeye hayır diyenler sadece iktidar partisi mensupları değildi, topyekûn insanlar birleşerek silahla gelecek bir yaptırımı kabul etmeyeceklerini göstermiş oldu.

Şuanda yapılması en doğru olan şey bir cadı avına çıkar gibi insanları yaftalamak, seni eleştireni düşman saymak, çok alkışlayanı dost bilmek yerine ülkenin ihtiyacı olan  demokrasi, hak hukuk, adaletin gelmesi için mücadele vermek en doğrusu...