Bir aile faciası, binbir çeşit entrika 

Bir aile faciası, binbir çeşit entrika 

Narin; bir aile faciası, bir ölüm ve binbir çeşit entrika…

Narin isminde bir kızımız hunharca öldürüldü. Olayın failleri belli. Olayın baş müsebbipleri hakkında ağırlaştırılmış müebbet isteniyor. Cezası idam verilse yeterli değil.

Bu olay ne olduğunu hala kestiremediğimiz bir bumerunga dönüştü.  Neredeyse bu olaya müdahil olmayan kalmadı. Haftalarca gazeteler, televizyonlar, basın yayın örgütleri, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları konuyu gündem de tuttu.

Halk, tamamen bu olayla manipüle edildi. Yönlendirildi. Araya girmeyen ne legal ne de illegal örgüt kalmadı. PKK mi dersin, Hizbullah mı dersin, derin devlet mi dersin akla ne gelirse olaya dâhil edildi.

Millet; ne olduğunu anlayamayacak kadar akıl tutulmasına girdi.  

Takvim gazetesi gibi yayınlar, hayallerinde kurdukları cinsel sapıklıkları olaya mal edecek kadar alçaldılar. Neredeyse bu faciayı “töre” adı altında bölgenin etnik yapısına yaymaya çalıştılar. Değil aileyi tüm köyü cinsel fantezilerine alet etmekten çekinmediler.

Bölgenin ne ahlaki yapısı ile ne ailevi yapısı ile ne de merhamet yapısı ile alakası olmayan isnatlarda bulundular. Bölgenin “töresel, ahlaksal, dinsel” değerlerince hiçbir şekilde kabul edilmeyen “çocuk öldürme faciası” neredeyse bölgede tasvip ediliyormuş gibi gösterilmeye çalışıldı. Bölge de Kız çocukları el üstünde tutulurken sanki istenilmeyen “miş” gibi tanımlanmaya çalışıldı. Bunun üzerinden etnik bir toplumsal kötüleme hareketi geliştirildi.

Ne yazık ki bölge insanı için yapılan şu tespit yerindedir. “Batı insanı bu olay üzerinden Kürt halkını aşağılama yarışına girişmiş ( Aşiret, toplum yaşamı , dini anlayış vs gibi ) Sekuler tipler daha olayın ilk gününden çıkıp suçu anında imama atarak Kur'an kurslarını ve onun üzerinden İslami yaşam biçimini aşağılamaya başlamışlardır.”

Mahkemeler gösterdi ki olay tamamen bir aile faciası ve bu olay işlenen suç dışında anlatılan, tüm cinsel fanteziler yalan, iftira ve karalamalardan ibaret...

Aile bireyleri en ağır ceza ile cezalandırılmalıdırlar. Ama aile bireylerinin çirkin, fantezisel ilişkilerle ilişkilendirilerek zina ile suçlanacak iftiralarda bulunulması kabul edilemez. İspatı ve itirafı olmayan delilsiz zina suçlamaları iftiradan ibarettir.

Allah (cc) bizden masum bir canın haksız yere öldürülmesinin hesabını sormamızı ister, aynı şekilde bizlerden delilsiz ispatsız, zina isnadının yapılamayacağını, yalan ve iftiralarla yapılan isnatların büyük günahlardan olduğunu bildirir.  

Sonuç olarak ortada bir aile içi facia vardır. Bu olay siyasi olmamasına rağmen Türkiye Barolar Birliği Başkanı ile Elli bir baro temsilcisinin, Diyarbakır Baro başkanı ile 30 avukatın, bir önceki başkanın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekillerinin, AK Parti Milletvekillerinin, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin, DEM Parti milletvekillerinin, sivil toplum kuruluşlarının, siyasetçilerin, sinema sanatçılarının, bir takım örgütlerin ve bir kesim halkın mahkeme de yer alması hangi beklentiler içinde oldukları açısından önemlidir.

Oysa bu olayın hemen akabinde Tekirdağ da dört kişinin bir bebeği şiddet ve cinsel taciz yolu ile öldürdüğü bir olayı vardır. Bebek, cinsel taciz nedeniyle ölmesine rağmen olay ne basın da ne yayın da ve ne de Barolar Birliği ile Sivil Toplum kuruluşlarında yeteri kadar gündeme gelmemiştir.

Oysa tüm sivil toplum kuruluşları ve baroların bu olayın üzerine gitmesi gerekirdi. Olayın nedenlerini, irdelemeli incelemeliydi. Buna sebep olan başta içki olmak üzere ahlaksız çarpık ilişkiler ve buna sebebiyet veren sorunlar masaya yatırılmalı, çözümler aranmalıydı.

Maalesef olaya tamamen tepkisiz kalınmış ve neredeyse üstü örtülmüştür.

Müptezellerde bu vahşete töre ve cinsel fantaziler yönünden yaklaşmamış, aile bile olmayan bu sapık ilişkileri bölgeye mal etme gereği duymamıştır. Bu bölgeler arası değerlendirmeler açısından büyük bir çelişkidir.

Tasvip edilmesi mümkün olmayan bir aile faciasını bölgenin dinamiğine ve siyasetine alet etmek ve bunun üzerinden bölgenin örf, adet, töre ve benzeri köklerini eleştirmeye kalkışmak en basit şekliyle bedbahtlık ve iki yüzlülüktür.

Temiz, pak ve şerefli bölge halkının töresiyle, gelenek ve görenekleriyle ve de inanç yapısıyla hiç bir alakası olmayan böyle münferit bir olayla karalamaya kalkışılmak başta Baroların birliğinin, sivil toplum kuruluşların, partilerin ve siyasi örgütlerin karşı durması gereken bir duruş ve toplumsal bir sorumluluktur.

Hal bu iken toplumun bu kadar kesiminin bu davaya müdahil olmasındaki amacın ne olduğu irdelenmelidir. Kimlerin ne tür hesaplar peşinde olduğu tespit edilmelidir.

Eğer bundan amaç toplum ve geleceği için faydalı bir sonuç elde etmek ise o zaman Tekirdağ da öldürülen bebeğin olayı iyi incelenmeli, toplumsal bir çözülme olarak her yönden tahlili yapılmalıdır. 

Eğer amaç bu iğrenç fiillerin önlenmesi ise içki seanslarında tecavüz edilerek katledilen bebeğin olayının üzerine gidilmeli bu olaya yol açan içki, alkol ve uyuşturucu gibi zararlı içeceklerin yasaklanması için çalışmalar yapılmalı, içkinin topluma ve ailelere verdiği zararlar detaylı bir şekilde incelenerek gerekli önlemlerin alınması sağlanmalıdır.

Eğer, gerçekten hedef çocukların ve kadınların öldürülmesine karşı durmak ve kamuoyunun bu yönde dikkatini çekmek ise fuhuşa ve fahişeliğe sürüklenen onbinlerce çocuk ve kadın için seferber olunmalı, bu bataklıkların kurutulması için kamuoyu oluşturulmalıdır.

Uyuşturucu baronlarına, alkol ve benzeri zararlı içecek lobilerine, kadınları fuhuşa sürükleyen ve kadın ticareti yapan çetelere karşı kamuoyunu bilinçlendirmelidir.

Yok, eğer mesele ahlaki çöküş, aile yapısının bozulup yok edilmesi ise o zaman da sağlam aile yapılarının oluşması için devlet ve millet olarak, sivil toplum kuruluşları ve siyasiler olarak her türlü yol, yöntem ve çareleri kullanmalı, gerekli önlemler alınmalı, kamuoyu bilgilendirilmeli, gerekirse meclisten bu doğrultuda gerekli kanun ve yasalar çıkartılmalıdır.

Bu kadar açıklamadan sonra sormak istiyorum “Bölge halkının savunuculuğunu başta Barolar, Sivil toplum Kuruluşları, siyasi partiler ve bilumum Kürt halkının savunucularının yapması gerekmiyor mu?

Wesselam…