HÜZÜNLE SEVİNÇ ARASINDA GEÇER ZAMANIMIZ

HÜZÜNLE SEVİNÇ ARASINDA GEÇER ZAMANIMIZ

Cumartesi-Pazar günü hali vakti yerinde olan, gam yükü bulunmayan için normalde tatil günüdür.
Dinlenme ve aileye zaman ayırma günüdür.
Bu yüzden önemli ve acil bir durum olmazsa kolay kolay evden çıkmazlar, iş yapmazlar.
Tabi bu durum herkes için geçerli değildir.
Mağdur ihtiyaç sahipleri için ise Cumartesi-Pazarın diğer günlerden farkı yok.
Yeter ki iş uğraş olsun, gecenin de gündüzden farkı yoktur.
Onlar için önce iş ve yaşam mücadelesi gelir.
Dinlenecek günleri, gezecek vakitleri ve lüksleri yok.
Yoksulluğun, işsizliğin ve fukaralığın olduğu şehrimizde nüfusun yarısından fazlası için Pazar tatil günü değildir.
Hiçbir gün ve zaman da değildir.
Pazarı olmayanlar için de sorumluluk sahibi ve vicdan sahibi duyarlı insanlar için de tatil, sıradan bir gün oluyor.
Batman Sonsöz Gazetesinde aktif gazetecilik yapan her birey için de ne gecelerimizin ne de Pazarlarımızın özel bir anlam ve manası yok.
Gece, Gündüz ve Pazar Günlerinde sadece gazetecilik yapmıyoruz elbette, sosyal sorumluluk projeleri içerisinde yer alıyoruz, yardıma muhtaçların ilk aklına gelen de bizler oluruz.
Çünkü yüreğimiz herkese açık.
Bunu gören ve farkına varanlar için zaman ayrımı olmaksızın vakitli vakitsiz aranabiliyoruz.
Bu sabah erkenden beni arayan bir mağdurun dramından söz edeceğim size.
Hikâyeyi okuduğunuzda hüzünle sevinç arasında gidip gelmenin ne olduğunu yaşamış olacaksınız.
Sabah henüz uyanmamışken telefon uzun uzun çaldı.
Başı dara düştüğünde arayan bildik, mağdur bir kişinin numarasıydı.
Açtım hemen telefonu.
Sesi ağlamaklıydı.
“Belediye taziyeler için yemek veriyor mu?” diye sordu.
Soruya cevap bulmak için belediyenin ilgili birimini aradım.
Hem taziye evlerinin kapalı olmasından hem de henüz yardımın başlamaması nedeniyle yemek ve yardım yapılmıyormuş. 
Yardımın yapılmadığını ilettiğim mağdur kişi başladı anlatmaya,  taziyesi olan ailenin dramı yürekleri dağlıyordu.
Ölen baba, henüz 40 yaşında inşaat işçisiydi.
Koronaya yakalanıp, yoğun bakıma düşmüş.
Eşi engelli, iki büyük çocuğu engelli ve en küçüğü 3 yaşında 6 çocuk ise perişan halde hastane kapısında günlerce ve umutla babalarının yaşama tutunmasını beklemiş.
Baba iyileşememiş ve hayatını kaybetmiş.
O gün çocuklar ve engelli eş nefes alsalar bile baba ile birlikte ölmüş gibi oldular.
Ne tutunacak dalları vardı ne yardım edecek kimseleri.
Başsağlığı için gelen konu komşu, dost ve akrabaya verebilecekleri bir su ve bir yemekleri bile yoktu.
Yardım etmek gerekirdi.
Bunun üzerine yardımsever akraba ve dostları aramaya başladım.
Mağdur durumdaki aile için hayırseverlerden birkaç gün yetecek kadar acil gıda malzemeleri temin ettik.
Anlayacağınız biz sadece gazetecilik yapmıyoruz.
İşte bizim gazeteciliğimiz böyle farklıdır.
Biz sadece yazı yazmıyoruz.

Çünkü önce insanız, sonra gazeteci.
“Yardım öncelikli görevimiz değil, bu gün Pazardır, vakit gecedir” demiyoruz.
Çaresizler aradığı zaman, bizim için harekete geçme zamanıdır.
Böyle durumlarda hüzünle sevinç arasında geçer zaman bizim için.
Gazeteciliği de zaten bu maksatla yapıyoruz.
Hak savunuculuğu üzerinedir gazetecilik ilkemiz.
Bazen yardım elçisi oluyoruz, bazen yaralı bir sokak hayvanın yardımına koşuyoruz, bazen de tedavi olmayı bekleyen bir hastanın elinden tutuyoruz.
Bu pazarın sabahında eşini kaybeden bir engelli kadın ve onun gibi engelli iki çocuğu ve zor durumdaki diğer 4 çocuğun yardımına koştuk.
Yani anlayacağınız Pazarı olmayanlar oldukça bize de Pazar ve tatil yok.
Olmamalıdır da.
Bu yüzden sevinç ve hüzün arasında geçer zamanımız.
Hiç yorulmadan, hiç sitem etmeden yardım eder, yardımlarımızın reklam ve tanıtımını yapmayız.
İnsani görev ve sorumluluğunu yerine getirmenin karşılığı bizim için sadece ve sadece hayır duası, vicdan ve gönül rahatlığıdır. Tek moral kaynağımız da budur.
Bu da bizim Pazar günleri dinlememiz ve tatil yapmamızın karşılığı olarak yeter ve artar bile.