İKİ FENÇ VE KOMÜNİZM

Gençlerin; Adaletsizlik, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve benzeri etkenler ile sosyalist düşünceyle de tanıştıklarında "ülkenin selameti" için önce sosyalist daha sonra komünist olabilmekteler.
Ülkemizin yüz yıla yakındır Laik, demikratik, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı Cumhuriyet bir devlet olduğu, tedrisat, siyaset ve idarenin buna göre dizayn edildiği gerçeğidir.
Bunların bilinmesine rağmen sosyalist olan gençlerin dinde soğuma, terk etme ve dini engel görerek karşı tavır aldıkları da görülmektedir.
Ne acıdır ki eğitimini tamamlayan, 40 yaşına ulaşan ve hala sosyalist olanların da, uzmanlık alanlarıyla ilgili ülke yararına hizmet etme yerine "gerici, yobaz, çağ dışı.." ve benzeri suçlamalarla; Kur'an ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'i objektif biçimde incelemeden, akıl süzgecinden geçirmeden İslam dinini suçlamaları da akıl karı değildir.
Bernard Shaw'a ait olduğu söylenen "20'sinde sosyalist olmayanın kalbi, 40'ında sonra hala sosyalist olanın ise beyni yoktur."
Arkadaşlarla Diyarbakır surlarına çıkmıştık. Hevsel bahçelerini, surları ve fethi konuşuyorduk.
Orada bulunan iki gence selam verme, tanışma, muhabbet ve sohbet ile samimî bir ortam oluştu.
Gençlerden biri medresede (resmi Kur'an kursu) okuduğunu, eğitim esnasında hocaların yoğun siyasi propaganda yaptıklarını, bunun için medreseyi bıraktığını, cumayı ve namazı terk etiğini belirtikten sonra, "komünist partisini destekliyorum" dedi. 
Ben "Cami ve Kur'an kurslarında siyasetin yapılması hepimizi rahatsız ettiğini, bu durumun dinin veya yasaların bir gereği olmadığını" izah ettikten sonra "neden komünist partisi" diye sordum. Liseyi bitirmeyen bu gençlerden birisi, Müslümanların yanlışlarını, adaletsizlikleri, yolsuzlukları, gelir dağılımındaki eşitsizliği... saydıktan sonra "kominizim de eşitlik var onun için" dedi. Ben "nasıl bir eşitlik?" Dediğimde o "kominizim de özel mülk yok. Herkes çalışır, devlet herkesin geçimini eşit biçimde sağlar" dedi. Ben "Devlet kim?" O "Halktır." Dedi. Ben "Halk; devletin bireyleridir. Oysa devleti idare eden vali, kaymakam, Dr. Mühendisi, işçi, çiftçi, çöpçü, öğretmen, çoban... ve benzeri sınıflar var burada eşitliği nasıl sağlanacak?" O "herkes çalışacak ancak eşit biçimde devlet onların geçimlerini sağlayacak" Ben "çiftçi, çöpçü, beden işçisi vb. Zor işlerde çalışanlar veya eğitimin zorluklarına katlanan, başarılı olan, katma değeri yüksek olan bilim adamlarına haksızlık olmaz mı?"
"Yatalak, yaşlı, özürlü..." çalışmayanların durumu?"
O sustu ben devamla "Her kes okula gitse, ilk, orta, lise, üniversite ve üstü eğitim derken yaş ilerleyecek o zaman beden gücüne dayalı zor işlerde kim çalışacak? Ev, eş, evlat, anne, baba... Sevgi ve saygısı nasıl olacak? Farklı yemek ve giyim zevkleri olanların durumu?..." soruları ve verdiğim cevapları iyi dinliyorlardı.
Sona doğru "Namaz kılıp ve Kur'an okuyan doğru olanı yapıyor. O kişi adalete, insan haklarına önem vermiyorsa Allah'ın dinine uymuyor ya da tanımıyor demektir. 
Aynen öylede kişi, adalete, insan haklarına önem veriyorsa iyi yapıyor, namaza, dine önem vermiyorsa Allah'ın dinine uymuyor veya tanımıyor demektir..."
İnsanlar arasında eşitlik değil farklılıklar vardır. Farklılıkların ahengi, huzur ve yaşanılabilir bir toplum için Adalete ihtiyaç vardır.
Onun için islamiyette;
İbadette dinin direği namazdır.
Müamelatta ise dinin direği ADALETTİR.
Selam ve dua ile.