İleriye değil geriye

İleriye değil geriye

Kitap fuarları, yazarların, okurların ve yayınevlerinin buluştuğu, edebiyatın kalbinin attığı önemli buluşma alanlarıdır.

Ancak birçok şeyde olduğu gibi burada da ileriye değil de geriye doğru gidişe şahit olmaktayız. Kitap fuarlarının misyonlarından giderek uzaklaştığını görüyoruz.

Kitap fuarlarının amacı okur sayısını artırmak, kitap sevgisini aşılatmak, yazarların gelişimini sağlamak olmalıdır.

Ancak son yıllarda bu fuarların amacından saparak, liyakatten uzak, sadakat temeli, yanaşanlara ehemmiyet veren bir yapıya evrildiğini görüyoruz.

Asıl amacı kitap sevgisini yaymak, zihin inşasını desteklemek ve düşünsel bir platform olması gereken bu fuarlar ne yazık ki belirli çevrelere yaranma gayretine girmiştir.

Fuarın, edebiyat dünyasının kapılarını tüm yetenekli yazarlara açması beklenirken, son dönemde sadece belli bir çizgiye sadık, ahbap çavuş ilişkileriyle öne çıkma gayretinde olanlara öncellik verilmektedir.

Edebi derinlikten çok sadakate dayalı bir seçim öne çıkarken, aslında kitap okumanın zihin dünyasında oluşturacağı özgür düşüncenin önü kesilmektedir.

Edebiyat, insanları düşündürmeye, sorgulatmaya ve farklı perspektifler kazandırmaya yönelik bir araçken, bu tür bir yaklaşım edebiyatı asıl amacından saptırmaktadır.

Bu noktada amaç ve araç kavramlarının birbirine karıştığını görüyoruz. Kitap fuarlarının amacı, toplumun düşünsel gelişimini desteklemek ve kitap okuma kültürünü yaygınlaştırmak iken, bu gölge fuarlarda araç sallaştırılmış bir edebiyat anlayışı hâkim olmaya başlıyor.

Asıl niyet zihinleri özgürleştirmek, insanlara farklı bakış açıları kazandırmak ve toplumsal gelişime katkı sağlamak olmalıyken, bu etkinlikler, edebiyatın gücünü belirli kişilere hizmet edecek şekilde kısıtlamaya çalışan bir yapıya bürünüyor.

Oysaki kitap okuma, sadece bireysel gelişimin değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün de önemli araçlarından biridir.

Bu nedenle, edebiyatın ve kitap fuarlarının hak temelli bir zemin üzerinde değerlendirilmesi gerekir. Yazarlar sadakatlerinden çok eserlerinin niteliğiyle değerlendirilmelidir.

Liyakat, toplumun ve edebiyat dünyasının temel dinamiklerinden biridir ve göz ardı edilmemesi gerekir.

Aksi takdirde, edebiyat dünyası yozlaşır ve toplumun zihinsel gelişimi duraklar.

Sonuç olarak, fuarların amacının dışına çıkıp, ayrıcalıklı belirli kişilere, ahbap çavuş ilişkilerinde güçlü olanlara ve belirli gruplara sadık olanlara değil edebiyatın gerçek temsilcisi olan liyakatli yazarların ön plana çıkarılması gerektiği açıktır.

Kitap fuarları, gölgeden çıkıp aydınlığa kavuştuğunda, topluma ve edebiyat dünyasına gerçek anlamda katkı sunabilir.

Ancak bu gerçekleşene kadar, bu gölge fuarlar sadece bir yanaşma platformu olarak kalmaya devam edecek gibi görünüyor.