İŞSİZLİK VE BÖLGEMİZ

İbretlik olayları, trajik yaşam mücadeleleri ve çileli yaşamları. 
Alın teri ile ailesini helalinden geçindirmeye çalışan onurlu mevsimlik işçiler.
Aylar sürecek ailece göçebe bir hayat; bağda, bahçede, tarlada veya ihtiyacı olan yörelerde çalışmak zorunda olan bölgemiz insanları.
İş olanaklarının azlığı, asgari geçimin zor olması, bölgemizin jeopolitik, yer üstü ve altı imkânlarının yeterli olmamasının bir sonucu mu? 
Veya siyasi baronlarla toplum mühendislerinin acımasızlığı sonucu oluşan bir durum mu? 
Ya da bölge insanının bu siyasi baronlara “EDİ BESSE” “Artık yeter” diyecek cesaretinin olmayışı mıdır? Bölgenin zenginleri sayılan kişi veya toprak sahiplerinin bölgeye yeterli yatırımı yapmamalarımı? 
Bana sorarsanız her dördü de geçerlidir. Özellikle siyasi baronlar bölgeyi adeta esir almış, halkın sağlıklı düşünmesini önlemek için çatışma ve kavga ortamını hep canlı tutmuşlardır. Bölgenin kalkınması, iş imkânlarını oluşması, istihdam ve yatırımın yapılması konusunda pek hevesli ve istekli olmayan bu kesim Kulp’un dağlarına “Kara oğlan Ecevit” yazdırmışlardır. 
Bölgemiz; Jeopolitik, yer üstü ve yer altı zenginlikleri bakımından dünyanın nadir yerlerindendir. 
On binlerce dönüm orman alanına sahip bölgenin küçük ve büyük baş hayvancılığı yapılsa, organik tarım ve tavukçuluk, ipek böceği ve halıcılık, sulu tarım ve tarıma dayalı sanayi yapılsa… Bölgemiz mevsimlik işçi olarak başka bölgelere gitmek zorunda kalmayacak ve işçi talep edecektir. 
Nasreddin hoca “yağ var mı?” bakkal “Var” der. Hoca “Un var mı”, “var” der. Hoca “şeker var mı” der “var” derler “peki helva nerede?” diye kızar. 
Bölgemizde; dört mevsim, Dicle ve Fırat gibi iki nehri, tarıma elverişli binlerce dönüm arazisi, tarihi değerlere sahip yüzlerce gezilecek yerleri vardır. 
İnanç Turizm için, Urfa ve Eğil gibi peygamberler şehri, Diyarbakır gibi sahabe şehri… ve daha niceleri. İç ve dış turizm için; Hasankeyf, Hasune mağaraları, Surları, Kral mezarları,  Asurlar, Medler, Doğu roma ve Roma…  Sayısız medeniyetlerin izleri var. Atıl durumda olan bu yerler canlandırılsa bile bölgeye yeter de artar. 
Seçim çalışmasında piknik yapmaya çalışan bir gurup gençle karşılaştım. Hal ve davranışları üniversite de okuyanlar olarak tahmin ettim. Ateş yakmaya çalışan gençlere “Ateşi yakama” bahanesiyle yanlarına vardım ve “Size belediye başkan adayıyım desem şöyle bana bakar takım elbise, kravat, kondura, koruma, kalabalık, araba… görmeyince pek inanmayacaksınız. Ancak ben x partisinin adayıyım istediğinizi sora bilir ve de cevap verebilirim.” Gençler gülüşerek bana baktılar. Ben “Siz ne okuyorsunuz?” onlar “mimarlık, mühendislik…” değişik bölümlerde öğrenci oldukların söylediler. Ben “Kızmayın ancak bana göre siz sıfırın altında bir hiçsiniz” onlar “neden sıfır altı hiç çiz?” ben “Okuduğunuz için bursunuz var, babanız harçlık gönderiyor, e havanız da var. Okul bitecek, burs kesilecek, baba oğlum x meslek sahibi oldu diye beklenti içerisine girecek ve siz işsiz siniz?” onlar “ne yapa biliriz” demeleriyle beraber bir bayan lafa karıştı (tahminen öğretim görevlisiydi) “amca biz artık bilinçlendik, hacı ve hocaların bizi kandırmasına müsaade etmeyeceğiz, aklımızla karar vereceğiz.” Ben “benim de istediğim bu. Öyleyse oy verdiğin partinin programını, şehrimiz için yapacaklarını, işsizlik veya istihdamla ilgili düşüncelerini… kısaca aday hakkında bilgi versen de dinlesem olmaz mı” o kalıplaşmış birkaç kelime saydıktan sonra ben “Kusura bakma, daha önce şeyxın, ağanın, devletin ve şimdi de siyasi baronların etkisinde kalarak oy kullanacaksın” 
Ah şu siyasi baronlar ve bizim onlara “EDİ BESSE” diyecek cesaretimizin olmayışı.
Selam ve dua ile