İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Şiddetin her türlüsüne karşıyım. 
Kadın/Erkeğin ve çocuğun şiddete uğraması ise nefret ettiğim ve lanetlediğim durumdur. 
Şiddete meyilli olan cani ruhlu insanlara karşı caydırıcı yasaların olmasını, toplumsal bilincin oluşturulmasını ve bunlarla mücadele edilmesini de isteyenlerdenim. 
Şiddete karşı çok hassas olmama rağmen, İstanbul sözleşmesi yani “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”’ni kabul etmek ve taraf olmak ise hiç mümkün değildir. 
Bu yasa “Kadına veya aile içi Şiddeti” önleyecek bir yasa olmadığı, tuzaklarla dolu olduğu, şiddeti önlemede yetersiz ve teşvik eder durumda olduğudur. 
Birinci dünya savaşı sonrası Osmanlı imparatorluğu ile İhtilaf devletleri arasında Mondros ateşkes antlaşması imzalanmıştı. Teslimiyet olan bu antlaşmada onlarca madde içinde toplumu derinden etkileyen ise Yedinci madde olmuştu. 
7. madde “İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilir” tehdidin tarif ve tanımı yapılmadığı için ülkenin işgaline yasal zemin olmuştu. Ülke baştanbaşa işgal edilmeye başlanmış, millettin mal, can ve namus güvencesi kalmamıştı. 
Bu anlaşma ile İstanbul sözleşmesi arsında ne alakası var? Diyebilirsiniz. Bende derim ki İstanbul sözleşmedeki tuzak ifadeler alakası olan kısımdır. 
Sözleşmenin Üçüncü maddesinde “AİLE”  kavramının içinde “BİRLİKTE YAŞAYAN BİREYLER” İN yer alması tuzakların en büyüğüdür.  
Birlikte yaşayan bireylerden kasıt nedir? Ailenin ferdi olmayan(Aile “Anne-Baba ve çocuklardan oluşan çekirdek toplumdur.” ) bireyin aile içinde yaşaması nasıl izah edilebilir? 
Kızı, oğlu, kocası ve eşi eve arkadaşı veya sevgilisini getirip yaşatmaya çalışırsa bu hangi sonuçlara sebebiyet verir? 
“Kadının beyanı esastır” yasasına dayanarak; “Sevgilimi eve getireceğim babam/kocam beni öldürebilir” diye savcılığa başvurursa savcılık nasıl bir karar vermek zorunda kalır? Evden uzaklaşan koca/baba durumu ne olacak? 
Sözleşmenin dördüncü maddesi ve “Cinsel yönelim” ifadesi” izahata gerek olmayan bir durum. 
“Deyyüs” Arapçada bir kelime olup “Karısını ve yakınlarının namuslarına halel getirecek davranışlarına karşı gayret (kıskanma) duymayan, onların ırzlarını sakınmayan” kimse demektir. (İbnü’l Esir, en Nihaye V/47) 
Abdullah ibn. Ömer(ra) rivayetle, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Üç sınıf insana Allah Cenneti haram kılmıştır: 
1- İçki Müptelası 
2-Anne babasına kötülük eden 
3- Ailesinde fuhuşa göz yuman deyyus.”  (Ahmed Müsned 2/69) 
Kadına karşı şiddet kabul edilecek bir durum değildir. Ancak bu konuyu istismar edip aileyi, namusu ve ahlakı yıkacak yasayı kabul etmek ise hiç mümkün değildir. 
Hükümetin yaptığı bu hatadan dönmesini, kadını, aileyi ve çocukları koruyacak yasalar çıkarmasını bekleriz. 
Selam ve dua ile.