“İTAAT ETME DANS ET”
- 21-02-2017 16:32
- 110
Bugünün ruhuna uygun olarak sıkça çalınabilecek, referanduma ilişkin arka fona çok güzel yakışacak bir müzik, henüz medya keşfetmedi sanırım. Yoksa keşfetse eminim ki her şey gibi bunun da cılkını çıkaracaklar.
Evet mi Hayır mı?/ Söyle bana nedir senin cevabın/ Beklemek istemem/ Ne olacak bilinmez ki yarın
Bir birine ben de varım sen de var mısın diyerek pasverenlerin, hayırlı işler, hayırda hayır dileyenlerin politik çalışmalarına eşlik edebilecek güzel bir müzik.
Gelmezsin sevmezsin/ Sen her şeyi benden mi beklersin/ Söyle nasıl sevgi bu/ Yoksa buna sen aşk mı dersin
Benim bütün dünyam herşeyimsin/ Yok ki benim senden başka sevgilim/ Bir gün başkasını seversem eğer/ İnan kabahatli değilim hiç ben
Referanduma yaklaştıkça politik mücadele her zaman ki gibi ve her şeyde olduğu gibi, bir aşka ve nefret dolu bir karşıtlığa döndü ve daha da dönmeye devam ediyor.
İnsanlar evet ya da hayır diyecekleri anayasa değişikliğinin ne getirip ne götüreceğine bakmaksızın bu değişikliği kimin getirip kimin engellediğine bakıyorlar.
Yani anlayacağımız birileri yine bizim yerimize düşünmüş karar vermiş. Biz de satranç tahtasındaki en kolay harcanabilen, yem olarak sunulan piyonlar gibi elimizde slogan dövizleriyle sahneye atlıyoruz.
Peki hiç düşünmüyor musunuz, neden bu kadar kolay yem oluyoruz. İşte buna yakın zamanda okuduğum bir yazı ve izlediğim bir videoda güzel bir cevap buldum.
"İtaat, iradesinden vazgeçen için, dünyanın bütün hatalarını yapabilme özgürlüğüydü! İtaat, kişinin, kendi başına işlemeyi asla cesaret edemeyeceği suçları gerçekleştirebilmesinin müthiş bir yoluydu! İtaat, her gün farklı biri olarak uyanılan bir rüyaydı! Öyle bir rüyaydı ki insan kendini sürekli bir şeyler yaparken görüyor ama gerçekte onları kendisinin yapmadığını biliyordu.
İtaat bir mucizeydi! Sıradan bir insanı alıp ona atom bombası attırabilir, sonra da bütün dünyaya o insanın masum olduğuna inandırabilirdi. Kul hakkının ırzına geçebilir, milyon dolarlar götürebilirdi.
İtaat, suçluluk duygusu ve vicdan azabının panzehriydi! Herkes itaat etmeliydi! Herkes itaat edecek birini bulup suçu ona atmalıydı! Herhangi bir ülkenin ya da bir çocuk çetesinin bir lideri olsak hatta milletvekili bile olsak, itaat edecek birini bulmalıydık! Her şeyden önce akıl sağlığını korumak için bu şarttı.
Yapayalnız bir imparator bile olsak, etrafımızda bize emir verecek tek bir insan bile olmasa, yine de bir yolunu bulup itaat edecek birini bulmalıydık.
...
Bütün mesele, kime itaat edebileceğini seçmekteydi. Tek bir seçim yapıp gelecekti bütün seçimden muaf olmak!
Biraz da at yarışına benziyordu bu iş! İradeni kime yatıracağını doğru tutturmak gerekiyordu. Öyle bir lider olmalıydı ki, hiç bir krizde halkına dönüp de "Bütün bunlar, sizin suçunuz!" dememeliydi.
…
Vicdan azabından delirmemenin ve bir toplum olarak temiz kalmanın tek şartı, zincirleme itaatti."
Hadi o zaman itaat etme, Kamuran Akkor’un şarkısıyla, dans et.. .