KADER GAYRETE AŞIKTIR

KADER GAYRETE AŞIKTIR

Kader: ölçme, ölçüye göre belirleme anlamında olup, İlahi yaradılış kaderi ve insanın doğumundan sonra yaşantısında özgür iradesiyle oluşturduğu kaderidir. ‘’Şüphe yok ki Biz, her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.’’(Kamer suresi;49.ayet). Yani ölçüyle; İradeye bağlı eylemlerin gerçekleşmesinde iradeyi kullanmakta kaderdir. ‘’O ki, tüm mahlukatı yarattı ve yaratılış amacına uygun donanım verdi.’’(Ala suresi;2.ayet). İnsana sabit kader; ırk, cinsiyet, yaşadığı yer ve dinamik kader; akıl, irade, bilinç verdi, diğer varlıklara sabit ilahi kaderi verdi. İnsana diğer varlıklardan farklı verilen seçme yetkisi, insanı değerli kılan ebedi hayattır. ‘’ O ki, her şeye yaratılıştan bir ölçü ve amaç takdir etti. Sonra (o ölçüye uyarak, amacına ulaşacak) istikamete yöneltti.’’(Ala suresi;3.ayet).

 Kadere iman; Allah’ın hiçbir şeyi ölçüsüz yaratmadığına imandır. ‘’ (Göklerde ve yerde, nimet ve lütuf sayılan) hiçbir şey yoktur ki, onun kaynağı Bizim katımızda olmamış olsun; fakat Biz her bir şeyi (gelişi güzel değil) tespit ve tayin edilmiş bir ölçüye göre indiririz.’’(Hicir;suresi;21) Hiç bir şey Allah’tan bağımsız değildir. Allah’ın gözetimi ve denetimindedir. Dolayısıyla, bütün yaratıklar, ancak iç güdü şeklinde belirlenen hedeflerine uygun olarak yaşarlar. Bu hedeflerinden sapmayarak da Allah’ı tesbih ederler. Bütün yaratıklar içinde göreceği derslere göre ölçülendirilmiş/ kaderleri oluşmuştur. Diğer bir ifade ile yeryüzünde ki bütün varlıklar sabit ilahi kadere göre hareket ederler. Sadece insan nesli sabit ilahi kadere ilave olarak kendi iradesiyle istediği dinamik yönde karar verme yeteneğine de sahiptir. Böylece de insan yaşamını, dinamik kaderini oluşturma yetkisinde yaratılmıştır. Bu da insanı diğer varlıklardan değerli kılmıştır.

Kader: ölçme, ölçüye göre belirleme anlamında olup, İlahi yaratılış kaderi ve insan doğduktan sonra hayatını özgür iradesine göre oluşturduğu kaderdir. ’’Biz her insanı(cennet veya cehennemle noktalanan) kaderini, onun kendi boynuna bağladık.( Dolayısıyla her insan, kendi yapacağı amelini bizzat kendisi tercih eder. Sonucundan da bizzat kendisi sorumludur. İşte bu yüzden) Mahşer günü onun karşısına,( dünyada yapmış olduğu her bir şeyin kaydedildiği ve önünde) açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız .’’(İsra suresi;13.ayet) Ve o gün ona: ‘’ Oku bakalım (tercih, niyet ve eylemlerinle yazmış olduğun) kitabını; bu gün kendi hesabını görmek için, bizzat kendin sana yetersin! ‘’(İsra suresi;14.ayet) denilecek.   ‘’Kim doğru yola yönelirse; iyi bilsin ki o sadece kendi lehine yönelmiş olacaktır. Kimde saparsa, unutmasın ki o da yalnızca kendi aleyhine sapmış olacaktır. Zira hiç kimse bir başkasının sorumluluğunu taşımaz. Üstelik Biz, bir elçi gönderinceye kadar, asla (bir topluma) azap edici olmadık.’’(İsara suresi;15.ayet)

  İlahi/statik-sabit insanın yaratılış kaderi; ırk, cinsiyet, fizyonomi, vücut sağlığı, ülke, şehir ve ailesi ilahi yetkiyle belirlenmesidir. Beşerin kendi özgür iradesiyle oluşturduğu dinamik kader, sorgulayıcı, eleştirici akla göre oluşan, kişinin kendi çizdiği yolda oluşan kaderden kişi kendisi sorumludur. Kişinin sorumlu olduğu kader anlayışı istismara açıktır. Kendi tercihi ile oluşan olumsuzluklarda kaderin böyleymiş, kabullenin, tevekkül edin gibi gerekçe üretmek bunun örneğidir. Halbuki insanın iyi niyetini istismar etmek, menfaat olarak kullanmak, ihmalkar davranıp zarar vermek, çabasız tevekküle yöneltmek kader değildir. Kadercilik insanları pasifliğe, tembelliğe ve kula kul olmaya mahkum eden durumdur.

Yapılan her olumlu veya olumsuz amel, ilahi idare merkezine gönderilen iadeli taahhütlü bir istek mektubudur. İnsan/ beşer; doğduğundan sonraki kaderini, gerçekleştirdiği amelleri ile oluşturmaktadır. Beşerden istenen ve beklenen, kendi kaderinde değişmesini istediği yönde çaba göstermesi (Aktif tevekkül) ve bu çabası için yardım için sadece Allah’a dua etmesi ve bundan sonra sabredip Allah’a tevekkül etmesidir. Çabasız tevekkül ise Allah’ın kabul etmediği pasif tevekküldür ve buda çabasız olan teslimiyetçi kaderciliktir. Dolayısıyla insan ne ekerse onu biçer. ‘’ Kim ki Allah ile yapılan anlaşmaya sadık kalır ve salih ameller gerçekleştirirse kendi lehine olur. Kimde kötülük işlerse kendi aleyhine olur. Rabbinin kullarına zulmetme ihtimali asla bulunmamaktadır.’’(Fussilet suresi; 46.ayet)

Sözün özü: insanın kendi aklı, iradesi, donanımları, kabiliyeti, anı, kaderi gayretine aşıktır. ‘’Allah içtenlikle iman edenleri, dünya hayatındada, ahirettede  söz verdiği/vaad ettiği gibi kesinlikle destekler ve doğru yola yönlendirir. Şirk koşup ayetleri inkar ederek küfre sapmış zalimleri ise; sapkınlıklarında bırakır ve bu gibilerin kendi isteğiyle tercih ettiği iyi yada kötü şeyi gerçekleştirir ve isteğine kavuşturur. (İbrahimsures;27ayet) Vahiy, tüm sözleri çıkış noktalarından yola çıkarak ikiye ayırmıştır. Kökü olan ve olmayan. Veya bir mesnede sahip olan ve olmayan. Söz etkisini kendisinden değil kaynağından alır. İlahi kelama bakınız.‘’Rabbinin ayetleri tebliğ edildiğinde, onları ret edip sırtını dönenden daha zalim/nankör kim olabilir? Biz suçlu duruma düşmüş olanlara/ mücrimlere yaptıklarının karşılığını mutlaka vereceğiz.’’(secde,22). Nasıl ki onlar günahı hayat tarzı haline getirdiler, Biz de onlara azabı hayat tarzı haline getireceğiz. Allah cümlemizi aklını, iradesini, kabiliyetlerini, anını, Allah’ın rızasına göre kullanarak, kaderini gayretine aşık etsin. İnşallah! Selam ve dua ile.