KERBELA VE AŞURE – 2
- 27-08-2020 19:39
- 32
Muharrem; Savaşmanın haram olduğu dört aydan biri olup hürmet edilmesi gereken bir aydır. 29 Ağustos 2020 tarihi, hicri takvimine göre Muharremin 10. günü AŞURE ve aynı zamanda Kerbela olayının da yaşandığı gündür.
Bu günü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin Medine Yahudilerinin hz. Musa(as)’ın Firavundan kurtulması anısına oruç tutup “Şükran” günü olarak kutlamasına “ben Musa’ya sizden daha layığım.” Diyerek o gün oruç tutması ve Müslümanlara tavsiye etmesi, bir sonra ki sene Yahudilere muhalif olarak iki gün tutması ile bu günü yani AŞURE gününü bizde kutlayalım mı?
Yoksa başta Hz. Hüseyin ve ailesinden toplamda 72 Ehli beyit yanı Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin soyundan kişilerin hunharca şehit edildiği için bugünü matem günü olarak mı kutlayalım?
Kerbela; İslam tarihinde derin yaralar bırakan ve hiçbir Müslüman’ın tasvip etmediği acıların yaşandığı yer ve aşure ise o günün adıdır.
Bedüzzaman: “Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalatü vesselam; Ümm-ü Seleme’nin, daha diğerinin rivayet-i sahihi ile haber vermiş ki: “Hazret-i Hüseyin, Taff yani Kerbela’da katledileceği.” Hem Mükerreren ihbar etmiş ki: Benim Al-i Beytim, benden sonra katle ve belaya ve nefye maruz kalacaklar.” (Mektubat) demesine rağmen MATEM veya yas tutulmasını Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem tavsiye etmemiştir.
Hz. Hüseyin(ra) ve aile efradının Kerbelada hunharca şehadetini; ders çıkarma yerine şova dönüştürülmesi, Müslümanlar arasına fitneye sebebiyet verecek aşırılıkların yapılması kabul etmek mümkün değildir. Özellikle sahabeye hakaret, Sünni Müslümanları suçlamak ve hedef göstermek Kerbela’da yaşananlar ne kadar yanlışsa bu davranış ve suçlamalar da o kadar yanlıştır.
Bediüzzaman: “Amma Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in Emevilere karşı mücadelesi ise, din ile milliyet mücadelesi idi. Yani: Emeviler, Devlet-i İslamiyeyi, Arap milliyeti üzerine istinad ettirip rabıta-i İslamiyeti, rabıta-i milliyetten geri bıraktıklarından, iki cihette zarar verdiler:…”
Bu olayda çıkarmamız gereken der; İslamiyet söz konusu olduğunda, milliyet, siyaset, cemaat, tarikat, mezhep… gibi şeylerin ikinci derecede öneli olması gerektiğidir.
Tarihe mal olmuş bu olayı, ders çıkaracak yönlerine önem verip, yargılama, suçlama ve cezalandırma işini Allah’a ve mahkeme-i Kübra’ya bırakalım.
Gelelim AŞURE gününe.
Orucun farz olmasıyla Aşure orucu isteğe bırakılmıştır. Uygun olan Muharremin 10. günü yanı Cumartesi’den bir gün önce Cuma ile beraber veya bir gün sonra Pazar ile birlikte oruç tutmaktır. Bizde böyle yapmaya çalışalım.
Peygamberimiz sallalalhu aleyhi ve sellem: “Aşure günü orucunun önceki yılın günahlarına kefaret olacağını zan ederim.” (Tirmizi sevm) “Aşure günü Nuh aleyhisselamın gemisi, karaya (Cudi dağına) indi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allah’a şükür için oruçlu idiler. Hayvanlarda hiçbir şey yememişti. Allah denizi, ben-i İsrail için, aşure günü yardı. Yine Aşure günü Allah; Adem (as) ve Yunus (as) tövbesini kabul etti. İbrahim (as) o gün doğdu.” (Taberanı) demiştir.
Yüce Allah bu gece de birçok peygamberin duasını kabul etmiş biz de bu geceyi dua ile ihya edip iki gün (9-10 veya 10- 11) oruç tutalım
O gün aşure adıyla bilinen tatlıyı yapıp dağıtmaya çalışalım ki bu sene CORONA nedeniyle pek mümkün görünmüyor.
Aşure gününüze tebrik eder selam ve dua ederim.