KIRMIZI MI MAVİ Mİ?

Adam buhar oldu sanki.

Zaten yok muydu da biz halüsinasyon mu görüyorduk.

Şizofren miyiz hepimiz.

Şizofren olmasak da hasta olduğumuz muhakkak.

Hani nerede düne kadar hoca deyip göklere çıkardıkları Ahmet Hoca? Meğerse yokmuş birileri bize yutturdukları ilaçlarla bizi hayali karakterlere yönettiriyormuş. Yakında bakanlar kurulunun bütün koltukları ve devletin bütün kademe ve makamlarında aynı adamın maskesini görmeye başlarsanız şaşırmayın. Ve sakın aman ha sakın aynaya bakmayın…

Hadi canım siz de o kadar da değil demeyin.

Yok Yok demeyin.

Bu ülkenin siyaseten bize yaşatmadığı kalmadı.

Bu da mümkün hiç şaşırmayın.

***

1984 yılında yazılmış Neuromancer adlı kitaptan uyarlanan ve adına Matrix denilen o etkileyici filmi hatırlayın. Orada Morpheus adlı karakterin filmin ana karakteri Neo'ya iki avucunda uzattığı mavi ve kırmızı hapların temsil ettiklerini bir düşünün.

Ve bakın o diyalogu size hatırlatayım;

M: Matrix her yerdir. Etrafımızı çevreler. Şu anda bile, bu odanın içinde. Pencereden baktığında ya da TV'yi açtığında onu görebilirsin. Çalışmaya gittiğinde onu hissedebilirsin. Kilisede bile... Vergilerini öderken. Gerçekleri görmeni engellemek için gözlerinin önüne çekilen bir dünya bu.

N: Ne gerçeği?

M: Bir köle olduğun gerçeği Neo. Sen de herkes gibi bir köle olarak doğdun. Dokunamadığın tadamadığın ya da koklayamadığın bir hapishanedesin. Beyninin içi bir hapishane. Ne yazık ki, Matrix'in ne olduğu kimseye anlatılamaz. Bunu kendin görmek zorundasın. Bu senin son şansın. Bundan sonra, bir geri dönüş olmayacak. Mavi hapı alırsan, Bu hikâye sona erer, yatağında uyanırsın ve istediğin her neyse ona inanırsın. Kırmızı hapı alırsan Harikalar Diyarında kalırsın. Ben de sana tavşan deliğinin gittiği yerleri gösteririm. Unutma... Sana vaat ettiğim tek şey gerçek. Fazlası değil. Beni izle.

Adam istediği her şeye istediği zaman istediği kadar inandırabiliyor tabanını. Bunu ilaç vererek yapmıyor elbette. İlaca da gerek yok zaten öyle bir yalan dünyanın, siyaseten yalan yumağının içine sıkışıp kalmışız ki kurtulmak için debelensek boğulacağımızdan korkuyoruz ve zamanla o yumağın içinde nefes alabildiğimize şükreder hale gelip mutlu olmayı öğreniyoruz. Öğrenmesek birileri o boynumuza kadar dolanmış yumağı çekip bizi boğacağından korkuyoruz.

Karşımızda iki avucunda iki hap uzatan kimsemiz de yok. Çakma, Morpheus kılıklıların bize uzattığı haplara da inanmayın. Onların da yaptığı sizi düşmanlarının Matrix’lerinden kendi Matrixlerine çağırmaktan fazlası değil.

***

Adamlar 15 ton bombayla 16 masum köylüyü katledecek, kendini ve cinayetlerini aklamak için hayatından ettiği onca insanı utanmadan, en pişkin şekilde “yerel işbirlikçi unsurlar” olarak suçlayacak ve bunu o silahlı gücün legal siyasi uzantısı parti, her dem barış sloganları atan o parti hiç eleştirmeyecek. Bu çirkinliğe bu vahşete itiraz etmeyecek.

Yaşadığımız yer Alice’in Harikalar Diyarı da değil. O zaman neden bu ısrar, neden hala bu yalan ve çirkin hikayenin içinde yaşamak ve gör dedikleri, inan dedikleri, öl ve öldür dedikleriyle  boğuşmakta ısrar ediyoruz.

Size uzattıkları hapları onlara geri uzatın artık.

Bu kirli çirkin vahşetin, savaşın pişkin taraflarına geri uzatın.

O hapları onlar alsın. Aç karna tok karna fark etmez, ağız yoluyla olmasa da olur hatta daha iyi olur...