MAKTÜLE DEĞİL KATİLE BAKIYORUZ

Maktüle değil katile bakıyoruz. Maktülü değil katili kurtarmak derdindeyiz. Bir yarıştır gidiyor.Acılarımızı yarıştırır gibi ölülerimizi de yarıştırıyoruz. Canlılarımız yetmiyor ölülerimizi savaştırıyoruz.

Berkin Elvan mı yoksa Eren Bülbül mü? Hangisini daha çok sevdik, hangisine daha çok üzüldük, hangisine daha çok ağıt yakıp daha çok ağladık. İkisinin benzer taraflarının yanında farkı, katilinin kim olduğu.

Ağlamak için maktüle değil de katile mi bakıyoruz yoksa?Maktüle değil de katile mi acıyoruz yoksa?

Bir gazetenin haber başlığı nasıl bir aklı ve vicdanı kör canavara dönüştüğümüzü yeterince anlatıyor: “Berkin Elvan için kıyameti koparanlar şehit Eren'e kör” ve haberin özetindeki cümleler nasıl bir iğrençliğe bulandığımızın resmi:

“Polislere bilye atarken başına biber gazı kapsülü gelen Berkin Elvan için yaygara koparanlar 15 yaşında alçak teröristlerin şehit ettiği Eren Bülbül için sessiz kalmayı tercih ediyor.”

Nasıl alçakça bir dil ki bir çocuk cinayetini meşrulaştırmaya çalışırken diğer cinayeti lanetleyip şehitlikle kutsar. Nasıl aşağılık bir zihniyet ki iki çocuk cinayetini birbiriyle kapıştırır.

İşte o zihniyet ki çocukları vurmakla yetinmeyip iki masum insanın ölümünü, acısını birbirini vurmaya silah gibi kullanır.

Kullanır ama o acıyı bütün zerrelerine kadar hissedip bir ömür o acıya mahkum bir annenin iki sorusuna, itiraz cümlesine yer vermez iki satırda:

Eren’in annesi telefonla ihbarda bulunduklarını, komutanların da kendisini değil çocuğu Eren’i aradığını söylüyor.

Anne ihbar sonrası telefon trafiklerinin sıklaşması üzerine oğluna "Bunlar, bizi terörü besliyoruz" diye suçlamasın dediğini anlatıyor anne ve diyor ki "Baktık ki evin çevresinde izler var. Hep ezilmiş. Dedim 'Oğlum baksana buraya gelen köyden biri değil. Gerçek terörist.' Benim de Eren’in de numarasını aldılar. Eren aradı çaldırdı komutanı ‘Komutanım evin gerileri falan hep ezildi’ dedi. Komutan da Eren’e ‘Resimlerini çek de bana at’ demiş. Çocuk da çekti attı. Sonra biz yaylaya gittik. Eren de amcasına fındık toplamaya gitti. Ama Eren’i sürekli arıyorlardı. Yahu bu çocuğu niye arıyorsunuz? Beni arayın. Beni aramadılar."

Eren’in operasyon bölgesine götürülmesiyle ilgili: “Eren’in oraya götürülmesi yüzde 100 değil, binde 1000 ihmaldir.” Diyor ve soruyor:

“Eren’i cuma namazından sonra bekleyip alıp gitmenin sonucunu istiyorum. Başbakanımızdan, bakanımızdan, yetkililerden Eren’in oraya neden getirildiğini öğrenmek istiyorum.”

Ve oğlu Erenle son görüşmesini anlatan annenin cevabını beklediği daha da önemli soru:

"Eren’e en son ‘Fındıktan sonra bir bak etrafı bir kolla’ dedim. O da bana ‘Anne ben gelemem bir daha buraya korkarım’ dedi. Ben dediğimde korktu da bunlar Eren’e ne dedi de korkmadı. Ne tepki aldı da gitti oraya?

Kimse bunun cevabını vermeyecek elbette ve bunun cevabını vermeden çıkıp politik mitinglerde “Sen cenneti 13 evladınla teminat altına aldın"diyecekler.

Tıpkı Orta Çağ Avrupası’nda yaptıkları gibi Endüljans belgesi dağıtacak kirli bir savaşa yeni kurbanlar arayacaklar.Berkin gibi Eren gibi…

Kurbanların teminatını dağıtırken iki de kendimize ayırsak iyi olur çünkü öyle görünüyor ki işimiz zor.