MEVSİMLERDEN KIŞ, ÜLKE KARA KIŞ

Herkesin bir mevsimi vardır. Kimi baharı seçer. Açan çiçekleri yeşeren umutları doğanın rengini sever. Kimi yazı seçer. Güneşin en sıcak halini aydınlığı sever.

Kimi sonbaharı seçer. Dökülen yaprakları yağan yağmurları sever.

Ama arkadan gelen kış mevsimini kimin seçtiğinden çok kimin seçmediği önemlidir.

Onu yoksullar seçmez. Kara kıştır, soğuk kardır. Öyle ne yürekleri ısıtır ne de ocakları.

Aylardan aralık mevsimlerden kış. Öyle henüz soğuk yüzünü göstermediyse de önümüzdeki günlerde gelen soğuklara hazır olmalıyız.

 Kışı atlatırız da bu yaşananları nasıl atlatacağız. Ülkenin gündemine de sirayet etmiş kara kış.

Soğuk savaş rüzgârları esiyor.

Hava sahasını ihlal etmesi sonucu düşürülen Rus savaş uçağının yaratığı gerginlik, mevsimin getireceği soğuktan çok daha tehlikeli görünüyor. Düşürülen uçak sonrası devam eden ticari ambargolar turizmcisini, çiftçisini vurmuş durumda.  Savaş çıkarmak kolayda barışı sağlamak zordur sözünü en net şekilde görmekteyiz.

Biraz ülkeyi analiz edersek kara kıştan başka neler görürüz.

Ülkede gazeteciler tutuklanıyorsa durum nasıl yorumlanmalıdır. Medyada yaşanan sansür nasıl değerlendirilir.

Sanırım o ülkede demokrasinin varlığı tartışma konusu olacaktır.   Ya da basın ve ifade özgürlüğüne yapılan darbe olarak da nitelendirebiliriz.

Ya elinde silah olmayan ve hayatı boyunca silah almayacak hukuk mücadelesi veren bir barış ‘ELÇİ’sinin vurulmasına ne dersiniz? O ülkenin nasıl güvenli bir ülke olduğunu bizlere göstermez mi? Ya da nasıl güvensiz bir ülke olduğunu gösterir.

Ülkenin en kalabalık ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan en önemli şehrinde patlayan bombalar.  Görünen o ki bizi bekleyen günler kara kıştan daha çetin olacak.

Sadece durum bu kadarla kalmıyor. Ülkenin genelinde yaşayan insanların durumunu nasıl değerlendiririz.

Sosyo-ekonomik anlamda herkes iflas etmiş durumda.

Herkes bankalara borçlu. Bankalardaki bu borçlar 21. yüzyıl prangası olmuş durumda. Boyunlarındaki bu prangayla yaşamak zorunda kalan insanlar bir nevi kölelik yaşıyorlar.

Peki, kol gezen işsizliği nasıl yorumlarız. Ya da yoksulluk sınırı olarak belirlenen gelir miktarında çalışmak zorunda olan insanların durmalarına ne demeli? Evlerini geçindirmek zorunda olan bu insanların sitem etmeye hakkı olmadığı bir yerde yaşıyoruz.

Ne de olsa bu paralarla nasıl geçinemezler diyen bakanlara sahibiz. Oysaki o bakanların o paraları kaç günde harcadıklarını bizler sorgulama cüretinde bile bulunamayız.

Aslında belki de gerçekten sitem etmeden şükrederek çalışmaları gerekiyor. Ne de olsa iş gücü ucuz ülkelerden biriyiz biz.

 Hele yanı başımızda ki ülkede yaşanan savaş ve o savaştan kaçıp bizim ülkemizde sığınan savaş mağdurları hangi durumdalar?

Onlar ne sigortalı bir işte ne de belirledikleri bir fiyat karşılığı çalışamıyor. Onların ceplerine giren 3, 5 kuruşla ayakta kalmaları isteniyor. Belki de bu yüzden Avrupa’ya ölme pahasına da olsa da gitmek istemeleri.

Kara kışı yazmak sanırım daha kolay çünkü ülkenin geldiği noktayı ve varacağı yeri yazmak çok daha zor.

Mevsimlerden kış geçerde hayat böyle geçer mi o bilinmez. 

Hoşçakalın…