ÖLÜM VE KABİR

Muvakkatten iskân edildiğimiz ve imtihan olacağımız dünya; mükâfat değil çalışma yeridir. İçindeki nimetler ise Allah’ın bizlere ikramıdır. 
Dostun dosta (ehli iman olanlar) kavuştuğu, ebedi saadetin yaşanacağı yer ise ahiret yurdu ve cennettir. 
Dünyaya gelirken kendimizle hiçbir şey getirmediğimiz gibi giderken de kendimizle bir şey götürecek değiliz.  
Dünya bir han; gidenler(ölüm) olacak ki gelenlere yol açılsın. Gelenler bitti mi, gitmesi gerekenler de gitti mi dünyada insan nesli kalmayacak ve kıyamet kopacaktır. 
Her canlı gibi bizde sıramız geldiğinde, zamanımız dolduğunda ölüm şerbetini tadacak, fani dünyadan ebedi olan ahiret yurduna gidenlerden olacağız. 
Ölüm; Kaçanın kurtulamadığı, tedbir alanın çare bulamadığı, zengin, fakir, makam, hasta, yaşlı, genç, ihtiyar… Ayırımı yapılmadığı kaçınılmaz bir olaydır. 
Nasreddin hocaya sormuşlar: “Hocam nereden geliyorsun?”  Hoca “Cehennemden?” diye cevap vermiş oradakiler “Hocam Cehennemde ne işin vardı?” hoca “Ateş almaya gittim” onlar “Ateşi getire bildin mi?” Hoca “Hayır herkes ateşini dünyada getirmişti.” 
Cennetin de, cehennemin de kazanıldığı yer dünya yurdudur. Ona göre davranmak ve yaşamak gerekir.  
Biz başıboş değiliz. Hareket, söz ve düşüncemizi kayıt altına allan Allah’ın iki meleği var ve sürekli izlenmekteyiz. 
Ölüm yok olma değil; başka âleme gitmektir. Bu âlem; ehli iman için ebedi kurtuluş, günahkârların cezasını çekeceği hapishane veya imansızların ebedi kalacakları cehennem yani idam yeridir. 
Kabir dünya için son çıkış kapısı iken ahiret yurdu içinde giriş kapı ve ilk sorgunun yapıldığı yerdir. Buradan selametle geçtik mi gerisi çorap söküğü gibi kolay ve basittir. 
Dünyayla irtibatımız ölüm ile kesilir. Akrabamız, malımız, makamımız, dost ve ahbabımız kabir kapısına kadar bizimle gelir.  
Kabirde amelimizle baş başa kalırız. Orası bizim için ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukur oluverir. 
Kabirleri ve mezarlıkları sık sık ziyaret etmek lazım. Dünya lezzetinin ağızdan gitmesine vesile olan ölümü her dem zihnimizde taze tutmak ve hatırlamak gerekir. 
Kişinin “Günümüzü gün etme”, “felekten çalma” gibi düşündüğü bir yaşam tarzı yoktur. Dünyanın lezzeti geçici ve zevalinden sonra elemi vardır. 
İhtiyar olma, hastalık, imkânsızlıklar, sınırsız istek ve arzulara karşı sınırlı imkânlara sahip olma, tatmin edilen arzu ve isteklerin yerine yeni arzu ve istekler iman çerçevesinde değerlendirilmez ise sıkıntıların kaynağı olur. 
Helal dairesinde yaşamak; keyfe kâfi geldiğinden hayatımıza mana katar. Nefsin, şeytanın, kibrin ve gururun esiri olmaktan bizi kurtarır. 
Berzah âleminde başlayan yolculuğumuz, babamızın sırtına oradan anne rahmine, oradan da dünyaya gelişimiz, ölüm ve kabir hayatıyla devam etmektedir. 
Bu yolculuğun dünya durağında Allah; bize hakkı hak bilip hakka tabi olmayı ve batılı batıl bilip batıldan uzak durmayı nasip etsin. 
Kabir bizlere cennet bahçelerinden bir bahçe olsun. 
Selam ve dua ile.