ÖZÜNDE İYİ SÖZÜNDE…

“Özünde iyi bir insan” diye başlıyorsanız biriyle ilgili görüşlerinize, o bahsettiğiniz birinden korkarım ve o birinin siz onu kurtarmaya çalışırken sözünde ve halinde çirkefliğin dibine vurduğunu, vurmaya devam ettiğini düşünürüm.

Özünde iyi insanın ne hikmetse o iyi özünü yalana, dalavereye, üçkâğıda, aldatmaya, ahlaksızlığa, vicdansızlığa ve zalimliğe boğmasına hayretle bakarım da birilerini onu “özünde iyi bir insan” sözleriyle kurtarmaya çalışmasına anlam veremem.

Özümüzde hepimiz iyi birer insanız lakin kimimiz o özü büyütüp yüceltirken kimimiz, sözü ve haliyle yaşamının her anında özünü kokutmaya çalışır.

Ben de her biriniz gibi ara ara benzeri insanlarla muhatap olmuşumdur. Ya da bu ve benzerlerini “özünde iyi bir insan” gibi kurtarmaya çalışanlarla.

Gelin o iyi özünüzü kendinizden ve sevdiklerinizi sizi aklamak için kıvırmaktan kurtarın artık. Sözünüz özünüzden beslenmedikçe, haliniz özünüzle şekillenmedikçe siz iyi bir insan olamazsınız.

Ve aslında iyi de olamazsınız. Ama belki iyi olmaya çalışabilirsiniz. Özü sözü bir olabilirsiniz. Tüm bedellerine rağmen. O özü dilinize, sözünüze, elinize halinize taşırabilirsiniz.

Özünde Müslüman söz ve halinde başkası onlarca insan tanımışsınızdır sizde gerek yakınınızda gerekse de uzağınızda. Acı olan şu ki özde Müslüman (!) sözde başka onlarca insan İslam’ı temsil ettiğini sanıyor ya da iddia ediyor.

Muhammed İkbal’in bu duruma karşılık güzel bir sözü var. Derki: Bugün İslam’a yapabileceğimiz en büyük iyilik, bizim onu temsil etmediğimizi söylemektir.

İkbal’in bu sözü İslam’ın eskiden beri Müslümanlarla başı dertte olduğunun en bariz göstergesidir. İslam’ı ya da Yaradanı günahlarımıza ne denli ortak etmeye çalıştığımızın göstergesidir.

Bazen çıkarımızı korumak ya da artırmak için bazen üstüne çöreklendiğimiz gelip geçici makam mevkileri yitirmemek için, bazen cehaletten, bazen gelenekten bazen de siyasetten beslenen aptalca mantıklarla temsil ettiğimizi sandığımız ve özde değil sözde yaşadığımız bir dini ve o dinin sahibini ortak ediyoruz kendimize.

Özde değil sözde yaşıyor ama özü referans alıyorsak bizden ala yalancı düzenbaz ya da politikacı yok derim.

Anlamak için her şey var ama yine de anlamıyorsunuz demişti sevdiğim bir yönetmen.

Anlamıyoruz çünkü işimize gelmiyor. Anlamıyoruz çünkü anlamanın yaşamak gibi bir külfeti var. Anlamıyoruz çünkü anladığımızda unutmaya çalıştığımız bir vicdana değecek ve bizi sırt çevirdiğimiz o öze çağıracak, o uzun yolu yürütecek bir bedel var.

Anlamıyor, anlamak istemiyoruz.

Çünkü anladığımızda ve anladığımızı yaşadığımızda kaybedeceklerimiz anlamdan daha değerli daha tatlı geliyor her birimize.

Ve her birimiz o sırt çevirdiğimiz özümüzle ağır geliyoruz kendimize.