Ramazan sohbeti:(18)

Ramazan sohbeti:(18)

HÜMEZE SURESİ.(3)

 3. “Gerçekten o, malının kendisini ebedî kılacağını sanmaktadır.”

     Adam malının kendisini ebedîleştireceğine, ebedîyen kendisini yaşatacağına inanmaktadır. Bu malın ve mülkün sahibi olarak ebedîyen yaşayacağını ve hiç ölmeyeceğini zanneder. Malıyla bu dünyada ölümsüzlüğü garantilediğini zanneder. Allah’ın kendisine bolca servet verdiği ve kendisine verilen bu servetin kendisini şımarıklaştırdığı, elindeki nimetlerin ebedî olduğunu, hiç bitmeyeceğini zanneden ve hayatını bu düşünceye bina eden bir adam. Sahip olduğu malını, mülkünü,  servetini, samanını, makamını, mevkiini, gücünü, kuvvetini, gençliğini, zindeliğini hiç yitirmeyeceğine inanan bir adam. İzzet ve şerefi bunlarda gören, bunlarda arayan bir adam.

 “Ben gerçek güç ve kuvvet sahibiyim! Bütün bunların sahibi benim! Bu malımın, bu mülkümün, bu gücümün, bu saltanatımın, bu çevremin, bu kredimin, bu hayatımın sahibi benim ve artık ben bu mülkün batacağına da inanmıyorum! Yok olmaz mallar! Tükenmez bu servet! Bu iş yerlerim, bu fabrikalarım kesinlikle yıkılmaz! Yok olmaz bu fabrikalar! Bitmez bu saltanat! Son bulmaz bu hayat! Gelmez ölüm bana! Ben ebediyen yaşarım bu saltanatımın içinde! Bütün bunlara sahipken artık ben öleceğime de kıyametin kopacağına da ihtimal vermiyorum! Bu saltanatın, bu gücün ve bu imkânın sahibi olan birinin üzerine kesinlikle kıyamet kopmaz! Benim üzerime kıyamet kopmaz! Kimse benim önüme geçemez! Kimse benimle baş edemez! Allah’ın da beni öldüreceğini sanmıyorum!”

Gerçi eğer bu zavallı fakirlerin, şu ayak takımının dedikleri doğru da kıyamet kopacaksa bile ne önemi var? Eğer bunların dedikleri gibi ölecek ve yeniden dirileceksek elbette yine bize orada ayrıcalık tanınacak ve ayrı muamele yapılacaktır. Zat-ı âlileri orada da korunacaktır elbette. Çünkü dünyada bu kadar servetin, bu kadar saltanatın sahibi değil miydik bizler? Öyleyse sayın cenapları elbette ahrette de düşünülecek, elbette orada da protokol bozulmayacak, orada da saygınlığını koruyacaktı. Böyle düşünüyor adam. Böyle hesap ediyor, böyle bekliyor. Malıyla, mülküyle kendisini ebedîleştirmeye çalışıyor. Hayat programını hiç ölmeme inancına bina etmeye çalışıyor.

Mal çokluğu, nüfuz çokluğu ve fizikî güç. Bakıyoruz tarih boyunca ve şu anda da tüm çağdaş müşrik sistemler bunların topluma yansıyan temelleri üzerine kurulmuştur. Tüm müşrik sistemler bu üç şeyin çokluğu esasına dayanmaktadır.

     1. Ya mal, mülk, servet çokluğuna, ekonomik güce dayanır ki bunun adı kapitalizmdir.

     2. Ya çoluk, çocuk, sülale, ırk çokluğuna dayanır ki bunun adı faşizmdir.

     3. Ya da güçlü olmaya dayanır ki, bunun adı da despotizm veya krallıktır.

     Halbuki bunların hiçbirisi üstünlük sebebi değildir. Bunların tamamını veren Allah’tır. Malı, mülkü veren Allah, çoluk, çocuğu veren Allah, fizikî gücü veren de Allah’tır.

Öyleyse sakın ha sakın hiç kimse şu anda sahip olduklarının sahibini kendisi zannetmesin. Hiç kimse bunların sahibi benim zannetmesin. Malın, mülkün, bağın, bahçenin, evin, barkın, dükkânın, tezgâhın, paranın, pulun, çoluğun, çocuğun sahibi benim zannetmeyin. Hocalığımızın, bilgimizin, tecrübemizin, çevremizin kredimizin sahibi biziz zannetmeyelim. Bunların tümünü bize veren Allah’tır bunu hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmayalım. Bunlara sahip olduk diye bunlardan mahrum imtihan edilenlere tepeden bakmayalım. Onları küçük görmeyelim. “Benim gücüm kuvvetim var, param pulum var, oğlum kızım var, çevrem kredim var. Hâlbuki sende bunların hiç birisi yok. Hem ekonomik yönden senden çok üstünüm, hem de siyasal gücümle seni ayağımın altına alabilirim. Hem cüzdanım kabarık, hem de güçlüyüm. Yani benim karnımdaki senin karnındakinden daha çoktur” diyerek karın hesabında olmayalım. İnsanları barsak hesabına göre değerlendirmeyelim. İzzeti, şerefi malda, mülkte, makamda, aramayalım.

Mevlam rızasına yaraşır bir kulluğu yaşamayı cümlemize nasip etsin.

                                                                                                     DEVAMI YARIN….