SİDDET VE AİLE

SİDDET VE AİLE

Yüce Allah insanı; "eşrefül mahlukat", yeryüzüne "halife" yapmış ve "en güzel" olarak yaratmıştır.

Hucurat süresi 13 ayet:

"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizi tanışmanız için sizi kavimlere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok (takva) korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır."

Yüce Allah cinsiyet ayırımı yapmamış, üstünlüğün takvada olduğunu belirtmiş, dışı ve erkek olmaları hasebiyle "gücüne göre" görev ve sorumluluklar vermiştir.

Yine Kur'an'da "Nisa" ve "Meryem" süre adları, altın ve ipeğin kadınlara helal(zaruret dışında) erkeklere "haram" olması ile kadına "pozitif" değer vermiştir.

Ailesine "en hayırlısı" olan Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemın; tavsiyesi, etkisi ve tesiri olduğu dönemlerde kadınlar "ailenin" temel direği, saygıda ilk sırayı ve alınan kararlarda en etkili birey olmuşlardır.

"Cennetin annelerinin ayağının altında" ve "saygıda önceliğin üç defa anne" de olması ise düşünülmesi ve takdir edilmesi gereken bir durumdur.

Günümüze bakıldığında kadının "cinsel obje", "reklamların" birinci figurani, cinayete ve şiddete uğraması düşündürücü ve üzücüdür.

Rahmetli babam büyük bir müderris ve alimdi. Su şebekesinin olmadığı dönemlerde (1970-79) yıllarında evimize büyük kazan almıştı.  Ben ve babam gecenin geç vaktinde çeşmeye gider günlük su ihtiyacımızı taşırdık. Olayı duyan köylülerin "hoca..." ile başlayan sözlerine babam "onlar eşlerimiz, onlara yardım etmek görevimiz. Evin bu kadar işi içinde onlara yardım etmek, eve suyu getirmek ve "ailemizin" en hayırlısı olmak da vazifemiz" derdi.

Gerçi köylüler iknâ olmaz dedikodu yapardı da babam bu dedikodulara kulak asmazdı.

Karşı iki cinsin birbirleri arasındaki fıtri (doğuştan) var olan, bir birini tamamlama ve sevgi yerine, karşılıklı haklar çerçevesinde işe bakılırsa işin fıtratı zedelenir, yuva çatırdar ve bazen de yıkılır.

Yıkılan yuvanın enkazının altında ve mağduriyetin büyüğünü genelde kadınlar olur.

İstanbul sözleşmelerinin kadına verdiği pozitif ayrımcılık ona artı bir katkısı olmamış, şiddet, taciz, tecavüz ve cinayeti önlememiş artmasına sebep olmuştur. Yasanın kaldırılması da fayda getirmemiş aile içi şiddet ve katliamlara varan cinayetleri önlememiştir.

Oto kontrolun (takva, Allah korkusu) azaldığı, güçlünün güçsüzü ezmeye çalıştığı ve artarak bozulan bir düzene gidilmekte.

Bozulan bu düzende en çok aile etkilenmekte, huzurun kaynağı olan aile zarar görmektedir.

Hayra alamet olmayan aile içi bu gidişata dur diyecek en önemli iki unsur olan "Sevgi ve saygı" güçlendirilmelidir.

Özelilikle evlilikte "hak" talep etme yerine "hakka" saygıya önem vermelidir.

"Beni anlama" yerini "onu anlama" tercih edilmelidir.

"Başkalarına" göre değil "imkânlara" göre yaşamaya çalışılmalıdır.

Eşimizin (kadın-Erkek) "Sevmediğimiz yönlerini değil sevdiğimiz yönünü" göz önünde bulmamız gerekir.

Evli olanlara ömür boyu Mutluluklar dilerken evli olmayanlara da mutlu yuvalar kurmalarını Allah'tan dilerim

Selam ve dua ile.