Suriye’nin yol haritası yeniden çiziliyor
- 18-12-2024 00:00
- 17-12-2024 16:12
- 856
Esat bir zalimdi zulmü ile birlikte gitti.
Ne yazık zulüm her yerde ve korkunç bir şekilde devam ediyor. Esad'ı ve yandaşlarını hiçbir zaman sevmedim. Bu nedenle de hiçbir zaman desteklemedim.
Suriye de Nusayri azınlığının Sünni çoğunluğa hakimiyeti Fransız ve İngiliz ortak projesiydi. Suriye bu projeyle önce İngiliz sonrada Fransız sömürgesi haline getirilmişti. Sonraki yıllarda askeri darbe ile iktidara gelen Baas rejimi tamamen Esad ailesinin yönetimine geçti. Yönetim; laik, dinsiz, ateist ve İslam düşmanı bir tavır sergiledi. Hiçbir zaman islama ve Müslümanlara sıcak bakmadı.
1979 İran Devrimi ile ekonomik menfaat elde eden Nusayri yönetimi İran ile işbirliğine girdi. Mezhepsel-Şii ve dini-islami bir kaygısı olmayan rejim, İran'ın da desteği ile hayatta kalmış, bilhassa Filistinli sünni Müslümanlarla, Lübnanlı Şii Müslümanların Suriye üzerinden desteklenerek Lübnan ve Filistin’de güç sahibi olmaları sağlanmıştır. Bu cephenin güçlenmesi Esad hakimiyetini de sağlamlaştırmıştır. Çünkü rejim Şii Müslümanların desteğini alarak Kudüs, Filistin ve Lübnan'ın bağımsızlığı için lojistik destek görevi görmüştür.
1980 de İran yanında yer alan Suriye rejimine karşı Amerikan uzantısı Suudi rejimi tarafından ayaklandırılan Suriye İhvani-Müslimini, Şii düşmanlığıyla “ümmeti” olan çizgisini “Sünni-Şii çatışma” çizgisine taşımıştır.
Daha sonraki yıllarda İsrail’in güvenliği için Suriye rejimine karşı harekete geçen El Kaideci, Tekfirci, Vahhabi Suud eksenli, Amerika ve Avrupa dümeninde yer alan anti Şii Müslüman Tekfirci güç, Filistin, Gazze ve Lübnan Müslümanlarına yapılan lojistik yardım ve desteğin önünü kesmek için cepheye sürülmüştür.
Suriye’nin ayakta kalması için İran tarafından alana sürülen Şii güçler, Vahhabi-Tekfirci güçlerle çatıştırılmış ve bu çatışmalar dışarıya Sünni-Şii çatışması olarak pazarlanmıştır. Böylelikle Müslümanları bölmek için uygulanan her zaman ki İngiliz oyunu başarılı olmuş, dünya genelinde yeni bir Sunni- Şii bölünmüşlüğü sağlamıştır.
Aslında Suriye'de mesele Şiilik ve Sünnilik meselesi değildir. Asıl mesele İsrail’in islami tehlikeden korunması meselesidir.
Sonuçta işgalci İsrail gücü, arkasına aldığı Amerika ve Avrupa Devletleriyle Filistin’i işgal etmiş, son kale olan Gazze’yi yerle bir etmiş, Lübnan’ı dize getirmiş ve galibiyetini ilan etmiştir. Böylelikle Filistin, Lübnan ve İran kaybeden güç olmuştur.
Emperyalist Amerika ve Siyonist İsrail'in hedefi; yıllar önce Suriye'yi devirmek için hazırlanan Sünni adı altındaki tekfirci, mezhepçi grupları harekete geçirerek Esad rejimini devirmekti. Sonuçta İsrail, Amerika'nın düşünemediği zaferi elde etmiş, İran, Lübnan ve Filistinli Müslümanları dize getirerek istediği hedefe ulaşmıştır.
Amma ve lakin bu aşama da hiçte hesapta olmayan ve akışın yönünü değiştiren, hesap ve planları alt üst eden en büyük hamle Türkiye tarafından gerçekleşmiştir. Türkiye Yönetimi yıllarca koruyup kolladığı, besleyip eğittiği bu güçleri, büyük bir şekilde himayesine almış, üzerlerinde hâkimiyet kurmuştur.
Suriye Devrimi sonrası herkes sessizdir ve sonucu beklemektedir.
İlk hareket her zaman olduğu gibi işgalci Siyonist İsrail’den gelmiştir. İsrail her zaman ki açgözlülüğünü göstererek Golan tepelerini işgal etmiş, neredeyse Suriye’nin başkenti Şam’a kadar inmiştir. Suriye’nin kara, hava, deniz tüm askeri ve stratejik alanlarını imha etmiştir. Yine aynı şekilde girdiği köylerdeki halkı yerlerinden ederek buraları işgal edip yerleşmeye başlamıştır. Nasılsa Suriye rejiminin devrilmesiyle meydan İsrail'e kalmıştır.
İsrail, Şam’ın üzerinde bir tehdit olarak durmaktadır.
Diğer yandan Amerika, müttefiklerine koruma sözü vererek ki müttefikleri -İsrail ve YPG olarak adlandırılan Kürt silahlı güçleridir- Suriye'nin içerisinde İsrail'in hakim olacağı bir sistem kurmak istemektedir.
Mücahit olarak geçinen mezhepçi tekfirci zihniyet ise İran ve hizbullah'ı düşman olarak görüp İsrail Amerika ve yandaşlarına hoş görünmeyi tercih etmektedirler. Tekfirciler, kendilerini Mücahit görürken hedeflerinde ne İsrail, ne Amerika ne de başka bir küfür Devleti vardır.
Neticede oynanan oyun yerini bulmuş her oyuncu istek ve hedeflerine ulaşmıştır. Amerika Ortadoğu hakimiyetini gerçekleştirecek adımı atmış, İslami Hamasın hakimiyetine son vermiş, Lübnan'ı yıldırmayı başarmış, Suriye rejimini devirmeyi ve İran'a ders vermeyi gerçekleştirmiştir.
Hayal ve emeller büyüktür. İsrail, Amerikanın güdümünde olan Sosyalist ve anti Amerikancı Kürt güçleri ile birleşerek asırlardır hayal ettiği Vaad Edilmiş topraklar olan “Ardılmewuud’a yani büyük İsrail devletine kavuşabilmenin yolunu açmıştır.
Kanımca hesapta olmayan başka ve daha büyük gelişmeler vardır. Bilhassa Türkiye Yönetiminin yıllarca koruduğu tekvirci ve mezhepçi güçleri yönetir hale gelmesi, yapılan planlara büyük bir darbe vurmuş ve bir nebze de olsa Amerika ve İsrail’in rüyası perdelenmiştir.
Türkiye Yönetimi, Amerika ve Rusya ya karşı koyduğu pasif direnişle fırsat kollamış ve Suriye üzerinde söz sahibi olan en büyük güç olmayı başarmıştır. Bu aşamada Muhalif güç olarak adlandırılan Tekfirci Müslüman Direnişçilerin Şam’ı ele geçirmesini sağlayarak Suriye iktidarını devirdiği gibi diğer yandan Amerika himayesinde ki PKK-YPG-SDG güçlerini Fırat’ın doğusuna püskürtmeyi başarmıştır.
Türkiye Yönetiminin hedefinde şimdi de Amerika’yı ikna ederek bu güçlerin Suriye de ki hakimiyetlerine son vermek vardır.
Bunu başarıp başarmayacağını önümüzde ki günler gösterecektir.
Kanımca Türkiye Yönetiminin diğer büyük harekatı dünya devletlerini de arkasına alarak İsrail’in Suriye den çıkarak sınırlarına çekilmesini sağlamak ve Bağımsız bir Filistin Devletinin kurulmasını olacaktır. Bu adım kaçınılmazdır. Bunun için alınması gereken büyük bir yolun olduğu muhakkaktır.
Görüldüğü kadarıyla gerekli adımlar sessiz ve derinden atılmaktadır. Bölge de güçlü bir Türkiye Yönetimi Amerika’nın da İsrail’in de geri adım atmasını sağlayacaktır.
Bu denklem de bizlere düşen, Mezhebi çatışmalardan uzak durmaktır. Şii Sünni çatışmalarını körüklemekten kaçınmaktır. En önemlisi de Milliyetçi çatışmalardan uzak durmaktır.
Kavim, ırk ve Milletler arasındaki farklılıkları rahmete çevrilmeli, ayrımcılıktan uzak durulmalıdır. Müslümanların birlik ve beraberliğini sağlayıcı adımlar atılmalı, kardeşliğin gereği uygulamalar fiili olarak sağlanmalıdır.