TOPLUMSAL SORUN

Bazı şeylerin yanlış gittiği malum, herkes şikâyetçi; sıkıntılar, dertler, olumsuzluklar, yolsuzluklar, metal yorgunluğu, değişim, taze kan, cinayetler, cinnet, Psikiyatrik vakalar, dolandırıcılık, adam kayırma, 3 milyondan fazla işsiz, ahlaki çöküntü, içki tüketimindeki artış, madde bağımlığı, tefecilik, hırsızlık… Daha neler neler...
Müsebbibi kim diye sorsan cevabını bulmak zor.
Hastalığı teşhis etmek, doğru tedavi için çok önemli. Onun için bazı sorulara cevap bulmaya çalışalım.
Ülkeyi en iyi biçimde idare etmek için halktan on altı yıldır yetki alan iktidarın, olanlardan sorumlu tutsak, hemen başlarlar “biz neleri gördük”, “camiler ahıra çevrildi”, “hocalar idam edildi”, “dindarlar hor göründü”, “türbanlılar okuldan, kışladan, kamu alanından kovuldu”… Ve daha nice geçmişteki yanlışlıkları sayıp, “köprü, yol, hastane, havalimanları, üniversiteler, yaşlı maaşı, bakıcı parası, kömür yardımı” der ve “sütten çıkmış kaşık” misali tertemiz olu verirler.
Ana muhalefete sorsan onlar da “on altı yıldır biz iktidar değiliz ki”, “geçmişin yanlışlarını biz kabul etmiyoruz”, “bize değil iktidardan hesap sorun”, “bize yetki verin en iyisini biz yapalım” der kendini temize çıkarır.
Ülkenin üçüncü büyük partisine sorsan o da “ülkenin beka sorunu var bunların önemi yok” der kendini kurtarır.
Kimse sorumluluğu üstlenmese de, ortada bir gerçek var, oda toplumsal huzurun giderek azaldığıdır.
Şimdilik kutsal değerler olan din, iman, ezan, bayrak ve vatan nutukları ile idare edilmeye çalışılıyor. Anca gidişata çare bulunmadığı takdirde, sorunların kartopunun yuvarlanması ile büyüdüğü gibi sorunların büyüyeceği ve bu kutsal değerlerin tükeneceğidir.
 Bana sorarsan sorunun kaynağı biziz, yani vatandaştır. Her seçimde galip çıkan iktidarın “vatandaş yaptıklarımı onaylıyor” demesi bunun kanıtıdır.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“Kim İslam’da iyi bir çığır açarsa açtığı çığırın ecri ve kendisinden sonra, onunla (o çığırda) amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir. Kim de İslam’da kötü bir çığır açarsa, açtığı çığırın günahı ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahı, günahlardan bir şey eksilmeden ona aittir.” (Riaz salihin, 19, bab.172 Suneni nesei)
Verdiğimiz oylarla iktidar olanlar, yaptıkları hayır ve sevapları bize de sirayet ettiğidir. Bunca sıkıntı ve şikâyetler doğru ve müsebbibi iktidar ise elbette verdiği oy ile onları bu makama getiren de sorumlu olacağıdır.
Bizler yanı seçmene sunulan, merkez sağ ve merkez sol olmak üzere dört partiye oy vermek gibi bir zorunluluğumuz var mı ki sorumluktan kurtulalım? Hayır, çünkü onlarca parti var. Birisine verdik, faizi, Zinayı, İçkiyi… Allah’ın yasakladığını kaldırmıyorsa, Cinayet, hırsızlık… Azaltamıyorsa ve biz hala ona oy veriyor yaptıklarını onaylıyorsak elbette birinci derecede sorunlu biziz.
 “Oylar bölünmesin din düşmanları iktidara gelmesin” düşüncesi ile oy verenler, yanlışın en büyüğüne sahiptirler. Çünkü “geleceği Allah bilir” kaidesine ve yine “Takdiri ilahiyi kabul” fikrine aykırıdır. “Vazifemizi yapıp vezifey-i ilahiye ye karışmamak” gerçeğini kabul etmemektir.
İktidar olması muhtemel olan partiyi, çıkarı olanların onları övmesi, ön plana çıkarması, kişileri ikna etmeye çalışmasını anlamak mümkündür. Ancak dini hassasiyeti olan, çıkar beklentisi olmayan ve rıza-i ilahiyi ön planda tutanların tarafgir olmaları, alternatifleri değerlendirmemeleri anlaşılır değildir.

Çıkarlarını düşünenler destek verip iktidar yaptıklarında beklentilerini alırlar. Ya Allah’ın rızasını gözetenler, beklentileri olan adalet ve hakkaniyet gözetilmez Rıza-i ilahiye uygun bir yönetim olmaz veya bu konuda çaba harcanmazsa halleri nasıl olur. Ölüm ile korkutup sıtmaya razı olmayı sağlamak için “bize vermezsen, oyları bölersen…” ile başlayan tehditler bizi etki altına bırakmamalı.
Şu bir gerçek ki bizler onların tehdit ve şantajına boyun eğdikçe onlar bildikleri gibi yaparlar. İhale, yolsuzluk, çıkar ve menfaat ilişkisi içinde olanlar istediklerini alırken, kıyamette ise hesap verme ile günahları bize kalacağıdır.
Selam ve dualarla..