TUHAF BİR DİN ANLAYIŞI

Toplumun bazı kesiminde tuhaf bir din anlayışı oluşmuş.

Millî piyango almaya gider, kazanırsa; camı, yol, okul, fakire yardım ve benzeri işleri yapacağını söyler.

Allah'ın büyük günah saydığı kumar için Allah'tan yardım dilemek. Ne tuhaf?

Çocuğu veya kendisi sınava girecek; türbeleri ziyaret edip yardım için dua eder.

Kur'an sürelerini, duaları sınavı kazanmasına aracı edenler.

Hayırlı bir evlat bir iş için çaba gösterse daha iyi olur.

Siyasilerin peşinde gitmeyi dini vecibe görenler.

"Laik demokratik Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı" olacağına yemin eden siyasilerin bir kısmına din namına Allah adına bağlanırken diğerlerini tekfir edenler.

Ebû Saîd el-Hudrî (ra),

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem i şöyle buyururken işittim dedi:

"Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir."

Kötülükleri eliyle düzeltme de birinci dereceden görevli devlettir.

Dili ile düzeltmeye çalışmak ise işin ehli kişiler günümüz İslâmî STK’lar ve âlimlerdir.

Kalbi ile buğuz herkesin işidir.

Eğer devlet görevini yapmıyor, işin ehli çaba göstermiyorsa imanın en zayıf olduğu kısım olan kalple buğuz olayı kalmıştır.

Bir başka hadiste ise buna ilaveten "kalbiyle buğuz etmiyorsa imanı yoktur" ilavesi vardır.

İmandan sonra en büyük günah;

Haksız biçimde Kul hakkına tecavüz, yalan, içki, faiz, zina, cinayet, dolandırıcılık, iftira, fitne gibi kötülükler ülkemizde artmaktadır.

İktidar; yeterince mücadele etmemekte veya başarılı olmamaktadır.

İslami STK’ların bunlarla mücadele etmeleri sözlü olarak yapması ve iktidarı uyarması gerekir.

Yüce Allah Kur'an da:

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. (Âl-i İmrân sûresi (3), 104)

Bir kısım STK lar aslı görevini bir kenara bırakıp iktidarın peşinde gitmesi ve bunu din namına yapması ne tuhaf.

Huzeyfe radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama, duanız kabul edilmez”(Tirmizî, Fiten 9)

Evlenmek, çocuk sahibi olmak, rızkın genişlemesi, bahtın açılması ve daha nice dilek ve ihtiyaçları için kabirlere gider dua eden adak adayanlar.

Benim en çok garibime giden ise görev yaptığım köyde idi.

Yol üzerinde bulunan bir ziyaret (yatır) vardı, hatırı sayılır, dualarımıza ortak ederdik.

Yatırın bulunduğu alana halkın eşyalarını bıraktığını gördüm.

Yerleşim alanına biraz uzak ve dağ başında olan buraya köylü ne diye eşyasını oraya bırakır?

Merak ettim ve köylüye: "Hırsızlar çalmaz mı?" Diye sorduğumda aldığım cevap:

"Hocam bu ziyaret çok etkili kimse cesaret edemez. Şayet birileri bıraktığımızı çalmaya kalkışırsa onları felç eder, kör eder hatta öldür."

Dedim onlara; "Kendinize bedavadan iyi bir bekçi bulmuşsunuz?"

Ağlar mısın, güler misin bir durumdu.

Selam ve dua ile.