ÜÇ DEYİNCE...

“Anlamak için her şey var ama yine de anlamıyorsunuz” diyor ünlü yönetmen Onur Ünlü.

Anlamak için her şey var ama anlamayalım diye devamlı bir devinimle ve yalan sarmalı içerisinde görmeyelim ve anlamayalım diye bütün medya elbirliği ediyor.

“Bana vicdansız bir medya verin size bilinçsiz bir halk sunayım” demiş Joseph Goebbels.

Goebbels, Nazi Almanya’sında Hitlerin Bakanı. Haksız mıydı? Olmadığını tarih en acı şekliyle gösterdi bize.

Ajansı, gazetesi, televizyonu, dergisi, sosyal ağları ile artık içine en dibine gömülmeye ve soluksuz kalmaya başladığımız ve hatta ölüp birer zombiye dönüştüğümüz medya.

140 karakterin nelere yol açabileceğini, bir fotoğrafın neler doğurabileceğini ya da beş saniyelik bir görüntünün etkilerini hesap edemez olduk.

21 Nisan Güneş Gazetesinin manşeti “4 Şehit 6 Yaralı: Mutlu musun Ekrem” 

Başlığın alt metni: Mazbatası şaibeli Ekrem İmamoğlu’nun daha dün ‘Çizgisini çok beğeniyorum’ diyerek övdüğü Selahattin Demirtaş’ın PKK’sı Hakkari’de 4 Mehmetçik’i şehit etti

Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler, hani şu 31 Mart seçimlerinden önce Ekrem İmamoğlu’nu televizyondaki programına konuk edip, programda taciz edip aşağılayan ve AK Parti’nin İstanbul’u kaybetmesinde en az 5 puan katkısı var denen adam.

Belli ki benzer hamleleriyle her yurt dışı gezisinde, onu uçağından eksik etmeyen Cumhurbaşkanına genel seçimleri de kaybettirmeye niyetlenmiş.

Peki, Güneş gazetesinin yukarıdaki manşeti attığı gün ne oldu?

Kemal Kılıçdaroğlu ve beraberindekiler Ankara'nın Çubuk ilçesinde katıldığı asker cenazesinde bir grubun linç girişimine uğradı.

Ne garip tesadüf değil mi ama.

Devletin dili kabalaşıp sertleştikçe bu dil aşağılara doğru linç şeklinde kendini gösteriyor. Bu linç girişiminden sadece oradaki halkı sorumlu tutmak sığ bir bakış açısı olur.

Bu linç girişiminden devletin en başından en altına kadar, siyaset, bürokrasi, medya, herkes hepimiz sorumluyuz.

Hepimiz Kılıçdaroğlu’nun yüzüne çarpılmış o yumruğum sıkılı her bir parmağı gibiyiz. Ve birbirimizi ayıplamaktan, utanmaya sıra gelmiyor.

Elimizde taş, linç etmeye köşe başlarını bekliyoruz.

Belki bir tacizci, belki bir sosyal medya maymunu, bir sapık, bir hırsız yeter ki o taştan kurtaracak biri olsun.

Elimizdeki taştan yorulacak olduğumuzda o taşı elden bırakmak gelmiyor aklımıza bir kurban lazım bize. O taşı atıp öldürecek bir kurban.

Elimizdeki taştan bizi kurtaracak biri, içimizdeki günahlardan bizi arındıracak bir günah keçisi.

Hadi o zaman, üç deyince...