VİCDAN, SORUNUN ÇÖZÜMÜNDE RAHATLAR

Ramazanla birlikte sokakların boşaldığı, öğlene kadar sessizliğe büründüğü Batman’da dayanılmaz hale gelen sıcakların insanları nasıl gerdiğine dikkat ettiniz ya da o gerginliğin yol açtığı bir tartışma ya da kavgaya tanık oldunuz mu?

Allah’ın hırslarınızdan, aç gözlülüğünüzden ve kibrinizden ve nefsinizden arınma şansı verdiği bu ayda neye dönüştüğünüzü tahammülsüz birer sinir küpüne büründüğünüzü başkasında izleme fırsatı bulabilirsiniz. 

Vaktiniz var ise çıkın 2 saat gezin, çarşıya inin, insanları izleyin, izlediklerinize kulak verin, hadiseleri biraz ters yüzlerinden okuyun bu algınızı genişletecek ufkunuzu açacaktır.

Örneğin Ramazan ay’ıyla birlikte insanların algısında daha büyük yer edinen açlık ve yoksulluk birçoğumuzun duygularını ya da vicdanını kamçılayınca o acı manzarayı daha çok görmeye başladık.

Kim bilir gerçekten ihtiyaç sahibi olmayan, diyeceğim ama bu da çok fazla iddialı bir ifade olacak.

Ramazanı fırsat bilen dilencilerin yoğun bir mesai ile sahaya çıktığı, her trafik ışığında özellikle genç Suriyeli sığınmacı kadınlarının kırmızı ışıkta bekleyen araçlara yaklaşıp dilendiği Batman sıcağında en büyük vebal ihtiyaç sahibinin görünür olmasını engelleyen tüm o dilencilerin yarattığı rahatsız edici yalan görüntüdür.

Yakın zamanda bir dost meclisinde konu açılınca gerek sığınmacılar,  gerek sokakta çalışan çocuklar gerekse de genel anlamda ihtiyaç sahibi tüm kesimlere nasıl ulaşılacağı neler yapılabileceğine ilişkin konuştuğumuz arkadaşlarımızın neredeyse hepsinin ortak kanaati söz konusu muhtaçlara yapılacak parasal ya da ayni yardımların hiçbir sorunu çözmeyeceğiydi. Böylesi yaklaşımların sorunu çözmek bir yana uyuşturucu benzeri bir şekilde, sorunu sadece uyuşturacağı ve sorunun sahibinde o uyuşturucuya bağımlılık yaratabileceği de unutulmamalıdır.

Bu konuda çalışma yapan bir değil birden fazla kurumla yapılan harcama ve bu kurumlara ayrılan bütçeye rağmen ortadaki manzara değiştirilemiyorsa yöntem ya da yaklaşımlarımız mı değiştirilmeli düşünelim isterim.

STk’ların (Sivil Toplum Kuruluşları) kendi kaynaklarıyla yaptıkları bir yana ki küçümsenmeyecek bir ölçekte olduğu herkesçe biliniyor.

STK’ların dışında Gıda Bankası, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ve benzer resmi kurumların hepsinin toplam çabası ve buna rağmen hala değiştirilemeyen hal ve çözülemeyen sorunlar.

Buna ilişkin her bir resmi ya da sivil kurumun üstüne düşeni yapmaya çalıştığına birçoğumuz tanığız. Fakat soruna yaklaşım tarzının bildik yöntemlerin ötesine geçemiyor oluşu maalesef ki hiçbir kurumu sonuca ulaştıramıyor hatta daha ötesinde farklı sorunların doğmasına dahi yol açabiliyor.

Öyle olmuyorsa nasıl olabilir.

Keşke bir doktor edasıyla ortaya okunması zor ama inanması kolay bir reçete koyabilseydim. Ama maalesef öyle bir reçetem yok. Fakat yakın zamanda kimi sivil toplum örgütlerinin çalışma biçimi küçük de olsa bana bir fikir vermedi değil.

Özellikle Ramazanla birlikte başlayan gıda paketi yardımlarının o STK’lerin işe koştuğu iki ya da üç gayret sahibinin çalışması ile değil derneğin deyin ya da sivil örgütün her bir üyesinin elleriyle dağıtılmaya çalışılması çok yerinde ve anlamlı geldi bana.

Buradan hareketle şuraya varılabilir mi diye düşünmeden edemedim, her bir kurum bilgi tabanını birbiriyle paylaşarak oluşturulacak ihtiyaç sahipleri listesinin aile aile ya da fert fert, hali vakti yerinde, gücü yeteceklerin sorumluluklarına teslim edilmesi, himayesine iletilmesi, yardım sahiplerini sorunun doğrudan muhatabı kılacaktır.

Bu çaba yardım sahiplerine daha çok çözüme ilişkin bir gayret sarf ettirecektir. İhtiyaç sahipleri de ekonomik olarak rahatlarken psikolojik olarak da dilenci sıfatıyla adlandırılmayacağı için kendini daha iyi hissedecek ve sorun yardımlaşmanın ötesine geçebilecektir.